20110704

One -to- Love

Beni tanıyanların gayet iyi bildiği üzere bazı konularda arkamdan itekleyen biri olmazsa dünyanın en öteleyici insanlarından biri olabiliyorum. Hele konu uçak/otobüs yolculuğu, konser/aktivite gibi katılımı bilet gerektiren olaylarsa bu "hallederiz" hissiyatım doruğa çıkıyor. 

Sanırım bilet kelimesinin ekstra bir rahatlama, bir üşengeçlik gibi yan etkileri var bünyemde, onu henüz çözemedim.

Neyse ki çoğu zaman bir problem yaşamadım bu huyum sebebiyle. Ama bu aşırı sakinlik durumunun katılmayı çok istediğim bazı etkinliklere katılmamı engellediği, beni gişe görevlisi arkadaşlara neredeyse yalvarttığı zamanlar da oldu tabi.

Hele bir de etkinlik arkadaşlarımdan biri bu konulara yaklaşımı benden farklı olmayan Güven'se bu rahatlık (ve haliyle problem yaşama olasılığımız) bir kat daha artıyor. Bilmiyorum artık bu huy yirmi yılda hangimizden hangimize bulaştı. 

Nitekim dün de malum festival için benzer bir problem yaşadık. Gitmeye önceden karar vermiş olmamıza rağmen birbirimize verdiğimiz "alırız hacı" telkinleri gayet etkili oldu ve bilet alma işi son ana, kapıdaki gişelere kaldı. 

Etkinlik alanına gelip "Kapı açılışı üzerinden üç saat geçmiş, çok sıra yoktur" diye sallana sallana yürürken gişeler önünde kıvrıla kıvrıla metrelerce uzayan kuyrukla karşılaşmak bünyelerimize küçük birer şok yaşattı tabi. 

Kuyruk öylesine uzun ve kıvrımlıydı ki kalabalığın kuşbakışı bir fotoğrafını çekip Nokia 3210 ekranında açsam "Aaa yılan oyununu bitirmişsin!" diyip bana bir kat daha fazla hayran olurdu görenler. 

O kuyruğu gördükten sonra beraber gittiğimiz ancak biletlerini önceden tedarik eden iki arkadaş bize hayatmızın kalan kısmında başarılar dileyerek yollarına devam etme kararı aldılar ki o iki arkadaştan biri Güven'in ablası. Bildiğin öz ablası. "Bu devirde bilet yüzünden kim bilir kaç aile dağılıyordur arkadaş. Kumardan daha büyük illet vallahi bu bilet olayı" diye geçti aklımdan o an ama kader ortağım Güven'e söylemedim tabi  bunu. Aynı yola baş koyduğum dava arkadaşımın bu maceraya moralsiz başlamasını istemezdim sonuçta. 

Neyse, kurtuluş yok diyip sıcağın altında eklendik biz de yılanın sonuna, çıngırağın son iki halkası misali.  Kendimizi duruma alıştırmaya, o kuyrukta kaç dakika geçirip zaten başladığını duyduğumuz konserin ne kadarını kaçıracağımızı kestirmeye çalışarak sağa sola bakınırken bir adam geldi yanımıza ki söylediklerinden sonra ak sakallı Gandalf'a dönüştü benim gözümde:

"GELİN, BU KUYRUKTA BEKLENİR Mİ!"

Biz mi sıcaktan çok bezmiştik, yoksa Gandalf bize "Charm Biletsiz" büyüsü mü yapmıştı artık bilmiyorum,  "nereye?" diye bile sormadan düştük biz de ak Gandalf'ın peşine. O önde, biz arkada giderken öyle kaptırmıştım ki  "hah, birazdan Khazad-dum köprüsünden de geçeriz" diye kendimi hazırlamış, şahin gözlerimi kısarak etrafı kesmeye başlamıştım Legolas misali. 

Uzatmayayım, biraz dolanbaçlı yollardan da olsa (davetiye vasıtasıyla diyelim) kazasız belasız girdik içeri o kuyruğu beklemeden; ben ve yol arkadaşım, yüzük kardeşim. 

Şimdi ikilem içerisindeyim, bundan sonraki etkinlikler için biletimi önceden tedarik etmek mi, yoksa maceralar eşliğinde hayal dünyamı genişletmek mi. 

Bunu sonra düşüneceğim. Şimdi adamantin chain mail'imi çıkarıp biraz dinlenmem gerek.

Hiç yorum yok: