20090730

Merak

İnsanın başına gelebileceklerin sebebini -biri merak olmak üzere- iki kavrama dayandıran bir özdeyişi barındıran dilimiz varken,

Turkcell'in içinde dakikada 3,14 kez (evet çocuklar hesaplama kolaylığı için 3 alabilirsiniz) merak kelimesi geçen 3G reklamına gereğinden fazla maruz kaldıktan sonra

bahsi geçen gsm operatörünün

"3G, iletişimin G noktası"

şeklinde üretebileceği bir sloganın eğlenceli olabileceğini düşünmek benim fesat olduğumu gösterir mi, bilemedim.

20090729

ÇokM Migros

Migros'ta şöyle müthiş bi indirim varmış. Sürümden kazanmayı planlıyorlar anlaşılan.

157 tane alırsanız bir tanesi bedavaya geliyor.













Alıntıdır fotoğraf

20090727

Fark

Toplumun sizi içine soktuğu kalıplardan çıkın.

İşe bir ortamda "Çile Bülbülüm" şarkısı söylenirken o beklenen an geldiğinde "Allah" diye kişnemeyerek başlayabilirsiniz.

20090721

Sıvı-Sulu

Sıvı sabunun sulu sabun olduğunu sanan mağaza/cafe/bar işletmecilerinin hayattan almaları gereken çok ders olduğunu düşünüyorum.

20090720

Karma

Geçtiğimiz haftasonu karma diye bir kavramın varolduğuna emin oldum sanırım. (Emin olup olmadığım konusunda hala emin değilim anlayabileceğiniz üzere).



Ikea'da alışveriş yaparken doldurduğunuz alışveriş arabasıyla kasalara yaklaştığınızda almayı unuttuğunuz bir şey olduğunu, o şeyin de mağazanın girişinde ve dolasıyla bir üst katta konumlandırıldığını farkettiğiniz an "Bu arabayla kim gidecek o kadar yolu. Nasıl olsa en başa döneceğiz, bu arabayı burda bırakalım başa döndüğümüzde yeni bir araba alıp önce unuttuğumuz eşyayı, sonra da yolumuzun üstündeki diğer eşyaları toplaya toplaya geliriz. Aldıklarımızı yerlerine geri götürecek görevlilere de ayıp olacak ama napalım, işleri bu" gibi şahane bir fikre kapılırsanız; o dahiyane fikrinizi uygulamaya kalkmayın sakın.

Yolun yarısında yeni -ve yarısı dolu- market arabanızın başından üç metre ilerdeki ıvır zıvıra bakmak için beş dakikacık ayrıldığınızda biri gelip emek emek doldurduğunuz market arabanızı çalacaktır çünkü. Ve haliyle döndüğünüzde yerinde bulamazsınız o arabayı.

Sonra ne olur? Tekrar başa döner, üçüncü kez market arabası alır ve aynı şeyleri üçüncü kez doldurursunuz içine.

Çıkarken yediğiniz sosisli sandvicin hardalını üzerinize dökmeniz, "aa döküldü" diye bakarken tekrar dökmeniz de olayla ilişkilendirilebilir karmanın bir bonusu olarak.

Hardal olayının stresiyle de çocukluğunuza dönersiniz bir nevi, akşam waffle yemeye çabalarken ağzınız yüzünüz çikolata olur. Yediğinizden de bir şey anlayamazsınız.

Ertesi gün bile, "t-shirt" lafı geçtiğinde "Ah, kahve mi döktüm acaba" diye telaşlanırsınız ki o andan sonra kelebek etkisi denen kavramın varlığından da emin olursunuz.



O kadar şeyden sonra, haliyle 28 yaşındaki adam karizmanız kısmen de olsa zarar görür.


Neyse ki karşınızdaki insan bilir bazen şaşkınlığın da insanın doğasında olduğunu, güler geçersiniz beraberce.


Hem karma diye bir şey vardır, karşınızdakine değer verdiğinizde o da size değer verir.

20090715

İnce Belli

Az önce dünyanın muhtemelen en anti-ergonomik çaydanlığından kahve kupama sıcak su doldururken aklıma geldi.

Konu çay bardağı olduğunda ince belli sevdalısı bir millet olduğumuzu düşününce çaydanlık/demlik konusunda piyasada bir boşluk yaşandığına karar verdim.

İnce belli demlik/çaydanlık görmedim çünkü hiç.

İşi daha da abartıp ince belli çay kaşığı, ince belli çay tabağı falan da yapılabilir. Çay tabağı pek verimli olmaz gerçi.

İnce belli küp şeker de denenebilir erimeden önce geçirecegi yirmi saniye boyunca konseptle bütünlük sağlaması için.

Denenmeli bence.

Hatta tasarım falan yapmalıyım bu konuda.

20090714

Kızlık Soyadı

Yurtdışında "yaşadım" diyebilecek kadar uzun zaman geçirmedim, ama başkalarının annelerinin kızlık soyadlarına bu kadar meraklı bir millet yoktur sanırım.

Turkcell'den telefonla işlem yaptıracak olursun aynı soru, adsl şifreni unutur öğrenmek istersin aynı soru. Arada bi "bilmem kaçıncı harfini söyleyin" diyen çıkıyor neyse ki. Değişiklik oluyor o zaman.

Hayır sonuçta ben olmayan birinin cevaplarken aynı derecede zorlanacağı başka kişisel bilgilerim de vardır illa ki. Bi de anne kızlık soyadı ne ki, bana hinlik yapmak isteyen onu da bulur illa ki.

Neyse işte,

Maaşımın yattığı banka değişti bu ay. Ben de o bankadan (garanti) internet şubesini aktif hale getirmek için aktif hale getirmem gereken atm kartıma şifre almak maksadıyla çağrı merkezini aradım. Kart numarasını, son kullanma tarihini falan tuşladım paşa paşa. Sonra müşteri temsilcisi arkadaş çıktı karşıma.

- Güvenlik gereği bir kaç soru soracağım, annenizin kızlık soyadı?
- XY
- Hayır, kayıtlarda böyle görünmüyor. Yanlışsa lütfen şubenize uğrayıp düzeltin.

dedi ve kapadı telefonu. Kibarca yüzüme kapadı, arada bi "iyi günler" diyebildim sadece. Ki "Başka arzunuz?" diye sormadan görüşmeyi sonlandıran çağrı merkezi çalışanını dövüyorlar benim bildigim garantide. Dövmüyorlardır tabi de, cidden öyle bir kural olduğunu biliyorum.

Neyse, mevcut çalışanı şikayet etmek için yazacağım e-maili erteleyip bankaya gittim efendi efendi.

Görüştüm müşteri temsilcisiyle, ve acı gerçekle yüzleştim.

Annemin kızlık soyadı "Anne" olarak geçiyor bankanın kayıtlarında. İnanmayınca müşteri temsilcisi ekranını gösterdi hatta.

Nasıl sallamışsa hesap açarken kaydı giren eleman.

20090713

Tatil

Ortaokuldan beri, ki bu yaklaşık 13 yıl yapar, arkadaşlarımla tatile çıkarım. 6-7 kişilik bi kadronun üçlü, dörtlü, arada bi de beşli kombinasyonları şeklinde oldu genelde tatil grubumuz.

Bu yıl da en yakın arkadaşlarımın iki tanesiyle gideceğiz tatile.
Önceki hafta Güven çok makul fiyata gayet güzel bir otel görmüş. Öyle olunca da bizim onayımızı almaya gerek duymadan rezervasyon yaptırmış. İyi olmuş zaten, üzerimden o yükü aldı sağolsun.

Ertesi gün tur şirketinden aramışlar;

"Güven bey, ne yazık ki bu otel üç bay müşteriyi kabul etmiyor"

Geçen yaz diyorlardı; artık otellere bile damsız almıyorlar diye de inanasım gelmemişti.

Kemer ve çevresindeki yörelere tatil için hücum eden -çoğu varoş- Rus hatunları sebebiyle oralara hücum eden keko erkek tayfası yüzünden erkek erkeğe tatil yapmak için bizi kabul edebilecek otel aradık resmen.

Ki üçümüz de iş güç sahibi, belli yaşam standardına sahip genç mühendisleriz. (Lütfen gözünüzün önüne gelen standart mühendis modelini silip atmaya çalışın)

Zaten yerli turiste resmen ikinci sınıf muamelesi yapıp tavan fiyatlar geçiren Türk turizmcisine sinir olurum; bir de üstüne parasını ödeyerek istediğimiz arkadaş grubumuzla tatil yapma hakkımızı -muhtemelen dünyanın hiç bir yerinde olmayan bir şekilde- alıyorlar elimizden.

Türk turizmcilerin şu varos turistleri bile bulamayıp "Turizm sektörü batıyor" dediği günleri görürsem cidden çok keyif alacağım.

Küçük











"İnsan küçük şeylerle mutlu olmalı" kıvamında düşünceler benimseyecek kadar iyimser bir insan değilim aslında.

Ama trafikteyken yayalara ya da diğer sürücülere yol verdikten sonra, yol verdiğim en keko insanın bile gözlerindeki hafif şaşkınlıkla karışık teşekkür ifadesini görmek sanırım yaşadığım küçük mutlulukların en büyüğü.

20090709

Plan Program

Günlük hayatımda ileriye dönük - ki bu bir hafta ve sonrasını kapsar- plan yapmayı hiç sevmememin sebebi, yaptığım planlarda meydana gelen herhangi bir aksaklık/erteleme durumunun keyfimi olması gerektiğinden fazla kaçırıyor olması sanırım.
Bir nevi savunma mekanizması yani.

Mantıklı çalışan bir mekanizma mı?
Elbette hayır.

20090703

Ankara

İstanbul, izmir ya da deniz kıyısında olan herhangi bir ilde doğup büyüyen insanların -istisnalar hariç, ki o istisnaların hepsiyle çok iyi anlaşacağıma inanırım- sevmediği şehir.

Benimse, zaten deniz kıyısında olmayan bir ilde doğup büyümüş bir insan olarak, hayatımda apayrı bir yeri olan il.

İlkokuldan beri süren dostluklarımı bir kenarda tutarsak, ilk kez dostlar edindiğim il.

Üniversiteyi aileden uzak okursanız, ister istemez başınızın çaresine bakmayı öğrenirsiniz. Evinizin elektrik faturasını yatırmayı unutmamak bile bi sorumluluktur çünkü bana göre. Yeri gelir ev taşırsınız tek başınıza, yeri gelir evinize gelen arkadaşlarınızın dağıttığı odaları toplarsınız ertesi gün.

Mezun olunca askerliğe gelir sıra, bi bakmışsınız o da Ankara'da yapılacak. Sevinirsiniz önce, yıllardır yaşadığınız il diye. Güzel bir şey olduğunu düşünürsünüz Ankara'da askerlik yapmanın, ta ki kendinizi bir ay önce içinde rahatça gezebildiğiniz şehrin ışıklarını gecenin onunda uzaktan izlerken, o ışıklara 5 ay boyunca hiç yaklaşamayacağınızın bilincindeyken bulduğunuz an. Beş ay kısa di mi? Askerde hiç de kısa değil işte.

Askerdeyken, yatak numaranız 06 ise eğer, artık isteseniz de Ankara'dan çıkamayacağınızı düşünmemeniz için bir sebep kalmamıştır artık.


Çalışma hayatı başlar sonra, tabii ki Ankara'da. Devam eder bir süre.

Ve çalışmanın önüne koyduğu şartlar yüzünden ayrılırsınız Ankara'dan, şehrinizden.

İstanbul da çok güzeldir belki, ama hala yaşanmamış bir şeyler vardır Ankara'da.

siz farkında değilsinizdir.


Ankara'ya bok atan her insan sizin için sinir bozucu bir varlıktır sadece, memleket milliyetçisi olmamanıza, Ankara'nın da sizin memleketiniz olmamasına rağmen.

O kadar gariptir ki, "nerelisin" sorusuna cevap verirken önce Ankara gelir dilinizin ucuna. Sonra düzeltir söylersiniz doğup büyüdüğünüz ili.

Küçücüktür Ankara, siz de bilirsiniz. Beş tane mekana gidersiniz topu topu.

Ama hepsinin ayrıdır yeri sizin için. Hepsi hayatınızda bir dönüm noktasını temsil eder kendi çapında.

İstanbul'a ilk geldiğinizde çok farketmezsiniz Ankara'nın eksikliğini.

Zaman geçtikçe koyar içten içe.

Kabullenmek istemezsiniz önce, ama farkedersiniz ki Ankara sizin için bambaşka.

Arkadaşınızın gönderdiği şarkıda hissedersinzi bunu. Radyoda hava durumunu dinlerken Ankara'nın hava sıcaklığına dikkat ettiğinizi farkettiğiniz an anlarsınız.


Memur şehridir Ankara. Binaları gridir, soluktur, donuktur.

İnsanları soğuktur, eğer nasıl yaklaşağınızı bilmiyorsanız. Bilirseniz, gözünüze bakarak yüreğinizi okuyan insanlara raslayabilirsiniz, yeterince şanslıysanız.


Siz Ankara'ya nasıl davranıyorsanız o da size öyle davranır.

Bok atmazsanız eğer, hayatı orda bulursunuz. Düzeni de karmaşayı da.

Dostluğu da, aşkı da.

Ankara'da gerçekten yaşamamışsanız eğer, Ankara'yı anlayamazsınız.

Tanışıklık

Tanıştığım insanların tamamen alakasız olduğunu düşündüğüm başka tanıdıklarımla tanıdık çıkması konusunda özel bir güce sahip olduğumu düşünmeye başladım.

Askerde en iyi anlaştığım insanın çok sevdiğim bir arkadaşımla bölümden arkadaş olması, yeni tanıştığım bir insanın yakın bir arkadaşımla arkadaş olması durumlarına alıştım zaten.

Ama ben alıştıkça yenileri geliyor... (evet, ben de üç nokta kullanabiliyormuşum)

Bizim şirkette geçen pazartesi işe başlayan çalışma arkadaşımın bugün bostancıya gideceğini öğrendim. İyi dedim, ben götürürüm seni.

Dayısına gidiyormuş.

Giderken öyle bi anlattı ki dayısının evinin nerde olduğunu, aha dedim, aynı bizim ev.

Nitekim aynı evmiş. Aynı ev değil tabi de, aynı apartmanda oturuyormuşuz arkadaşın dayısıyla. Yengesi apartman yöneticimiz. O da şaşırdı zaten, apartmanda oturan birinin arabasında yeğenini görünce.

Çardakta oturup bütün apartman bayanlarıyla tanışma fırsatım da oldu böylece.

20090701

W

W harfini en güzel telaffuz eden insanlar (telaffuz etmek mi demeliyim, emin olamadım) -aslında telaffuz edemeyip "dublu v" deseler de- söz konusu harfi "double v" şeklinde telaffuz etmeye çalışan insanlar bence.

Çünkü W, çoğu fontta da görüleceği gibi iki tane u'dan ziyade iki tane v'nin yan yana gelmiş olmasıyla oluşuyor bana göre.


Bi de kafama şu takılıyor, W'yi double v diye telaffuz etmek yerine vv diye telaffuz etsek, çok daha kısa oluyor söyleniş bakımından. Daha rahat.

Ama o zaman da web adreslerini verirken kullanılan kalıp vvvvvv şeklinde söylenir ki bu da kafa karıştıra bilir.

Gerçi ben ona da çözüm buldum, www demek için altı v deriz kurtuluruz.


Hatta web adresler www.a.com şeklinde değil 6v.a.com şeklinde olmalı.