20110329

Gelsin Bahar

Mart bitti bitiyor, sıra Nisan'a geldi. "Son bin yılın en soğuğu olacak" denen kış mevsimini kazasız belasız atlatmak üzereyiz çok şükür. Bahar gelsin diye bekliyoruz artık.

İnsanların bahar algılarıysa farklı farklı. Kimi kıpırgan (şimdi uydurmuş olabilirim bu tabiri, içi kıpır kıpır gibi bir şey) arkadaşlarıma göre iki güneş görünce bahar geliyor ki onlar için şu an zaten gelmiş durumda bahar. Şen şakrak gezinmeye başladılar ne güzel. Dedemize ninemize göreyse cemre havaya, suya ve en sonunda toprağa düşüp kaseyi yardıktan sonra geliyor bahar. Kullandığımız takvime, ilkokulda mevsimler şeridinde görünen haline göreyse bahar Mart ayında başlıyor. Takvime kalsak şimdiden baharın üçte birini yedik yani.

Bana göre de baharın çeşitli işaretleri var ki bu işaretler arasında en güvendiğim, "hah, bahar gelmiş lan sahiden" dememi sağlayacak olanı bizzat Sibel Can. Sibel Can'ı televizyonların ana haber bültenlerinde "3 haftada 15 kilo veren Sibel Can'dan tavsiyeler" tandansında haberlere konu olmuş, 15 yıl falan önce sahnede eteğini çekiştirerek yaptığı dans eşliğinde görürsem anlıyorum ki bahar gelmiş.

Önce cemre havaya, suya ve toprağa düşecek. Sonra Sibel Can'ın kiloları düşecek. İşte o zaman gelir bahar.

O Şarkıların Gözü Kör Olsa

Bir ay önce falan aldığım yeni Raindog albümündeki "Ah bu şarkıların gözü kör olsun" cover'ı ziyadesiyle hoşuma gitti. "Orijinalinden güzel coverlar" listeme giremedi gerçi, ama o listeye yakın diyebilirim. Ki bu şarkının orijinalinden güzel halini söyleyen Emel Sayın'dır bence, şarkıyı ilk söyleyenin Zeki Müren ya da Zekai Tunca olduğu varsayımından yola çıkarak verdiğim karara göre.

Beraber ilk dinlediğimizde sevgilimin "Kimindi bu şarkının sözleri?" sorusuna verdiğim "Münir Nurettin Selçuk" cevabının gerçeği fazlasıyla ıskalamış olması da azaltmadı şarkıya olan sevgimi. Sözler Şahin Çandır'a aitmiş bu arada.

Sözlerdeki körü körüne aşkı geçiyorum da, geçtikten sonra şurada takılıyorum: "Şair burada sevgiliye seslenmiş", hepimizin anlayabileceği üzere. Bu sözler şiir olarak ilk kez ne zaman dizelere dökülmüş bilemeyeceğim ama nereden baksak bir otuz - otuz beş yıl vardır.

O zamanlarda yaşamadığımdan bilemeyeceğim ama benim gözümde, insanların en iyi ihtimalle mektuplarla, göz süzmelerle, kaçamak buluşmalarla aşk yaşadığı dönemler. Yani telefonu, faksı, e-maili geçtim; sevgiliden alınan bir mektup, ondan duyulan bir söz bile lüks aslında o zamanlar. Ve -şair değilse bile- şiire konu olan bu insan, sevdiğini ona o kadar kötü -cool diyelim hadi- davranmasına rağmen unutamayan biri. "Çoktan unuturdum da" diyor, şarkılar var. Unutamadım.

Şimdiyi düşünüyorum. İnternet, cep telefonu, falan filan. Arkadaşlarını, sevgilini geçtim; bir kez selam verdiğin, sadece adını bildiğin insanla bile kolayca iletişime geçmenin bir çok yolu var. Sevgilin varsa zaten bir çok yerde bağlısınız birbirinize, facebook'ta, twitter'da, cep telefonunda, daha farklı platformlarda. Sadece birbirinizle değil, birbirinizin arkadaşlarıyla da "connected" durumdasınız muhtemelen. İlişkiniz sadece kendi aranızda olmuyor, birbirlerinizin arkadaşlarıyla da arkadaş oluyorsunuz. Bir zaman sonra biri diğerini terketse de kalıyor o birbiriniz sayesinde tanıdığınız arkadaşlarınız birbirlerinizin listelerinde. Kalsın zaten ne güzel de; İstese de istemese de terkeden terkedilenden, terkedilen de terkedenden dolaylı olarak haberdar oluyor yani. Ne zaman nerdeymiş, kim onun hakkında ne demiş, istemese de kulağını geliyor bir şekilde.

Şimdiki aşkların o zamankilere göre daha yüzeysel olabileceği gerçeğini göz ardı ederek düşündüğüm odur ki, sırf şarkılar yüzünden unutamayan insan aynı aşkı şimdi yaşasa nasıl unuturdu acaba?

Azizim, ellerine sağlık.

Ama iyi ki 21. yüzyılda yaşamamışsın gençliğini.

20110315

"Yağsın Yağsın"cılar

Kar olur, yağmur olur, fazlası -özellikle de altyapı fakiri ülkemde- felaketle sonuçlanabilecek doğa olaylarına pek hoş bakan bir insan değilim.

Özellikle de karın azından da çoğundan da hazzetmem. Az yağsa kiri, çamuru; çok yağsa donu, buzu. Hep dediğim gibi, kar bir tek havadayken güzel. Yere düşmesin, illa düşecekse de düşer düşmez erisin mümkünse. Yere düşüp birikmesin, o minicik, biri diğerine benzemeyen zerreler saadet zincirinin mantıklı olduğuna inandığı yetmiyormuş gibi eşini dostunu da buna inandırıp zincire üye yapan gerzek insanlar gibi çoğalıp büyük kitleler haline gelmesin lütfen.

Geldiklerinde cidden zorlaşıyor hayat.

Bir de bazı insan tipleri var ki onlar söz konusu doğa olaylarının aşırısından daha fazla geriyorlar beni. Aşırı yağan karda, yağmurda içten içe keyifleniyor bunlar; sanki gökten suyun çeşitli formları değil de çil çil altın yağıyormuşçasına.

Deli gibi yağmur yağar, sıcacık odasından dışarı izlerken "yağsın yağsın, bereket" der sevine sevine. Lan tamam biz de biliyoruz su bereket. Küresel ısınma da var, barajlardaki su seviyesi falan düşüyor. Ama yağması gereken koca bir mevsim boyunca yağmayan yağmur tüm mevsimin hırsını bir seferde alırken mi aklına geliyor yağmurun bereket olduğu? Koca yağmur mevsimi geçti, ben hiç görmedim senin "ah, yağmur yağmıyor" diye hayıflandığını. Beni sıpa gibi ıslanmış halde görünce mi aklına geliyor yağmurun bereket getirdiği? Tepemden aşağı damlalar süzülen halimle bereket tanrısı gibi mi görünüyorum yoksa senin gözüne ben?

Ben lapa lapa yağan kara bakıp "Aha, akşama kadar böyle yağarsa eve nasıl gideceğim" diye düşünürken "yağsın yağsın, havanın mikropları kırılır" diyen adam var bir de. Daha dün yüzüme yüzüme hapşuruyordun arkadaşım, hangi havadan hangi mikroptan bahsediyorsun sen? O kadar kar varken eve nasıl gideceğimi düşünüyorum ben. Yürüsen ayrı dert, her adımda düşüp kaseyi çatlatma riski; araba kullansan ayrı dert, "önümdeki dursa ben nasıl dururum, hadi ben dururum da arkamdaki nasıl durur", "lan keşke iki yaz boyunca kar lastikleriyle gezmeseydim, hiç işe yaramazlar şimdi" stresi.

Hadi bu adam bi derece, mikroplar kırılacak diye seviniyor. İyi niyetli en azından. Bir de "lapa lapa yağan kar, bi kupa kahve, sıcak battaniye altında dvd keyfi ihi ihi" diye seninen, sevindiği yetmiyor gibi bunu oraya buraya yazmak suretiyle de ilan eden sevgi pıtırcıkları türüyor yoğun kar yağışı akabinde.

Lan pıtır, senin tuzun kuru tabi, okulun kar yüzünden tatil oldu. Bütün gün yaya yaya oturursun evde ne güzel. Ben meteor düşse yine işe gitmek zorunda kalacağım muhtemelen. Bana "bugün işe gelmeyebilirsin ama bir şartla" deseler Ağustos sıcağında bile elimde kupayla o battaniyenin altında kalıp bütün gün dvd izlemeyi kabul ederim tereddüt etmeden. Kaldı ki okuyorsun, canın o kadar keyif yapmak istiyorsa kara da gerek yok istediğin bir gün okulu asarsın. Keyif için kar çok lazımsa odanın camına iki üç tutam pamuk yapıştırıp kar efekti yapabilirsin.

Yağmurun ve özellikle de karın fazlası gerçekten geriyor beni. Tamamen şahsi sebeplerimi düşünce bile geriyor ki böyle zamanlarda kitlenen trafikte perişan olan insanlar, su basan evler, soğukta kalan aileler gibi toplumsal sebepleri hiç getirmemeye çalışıyorum aklıma.