20120609

Hal bu

20120608

Kanat

Dünya üzerinde sabahları annesinin/eşinin/sevdiğinin "oğluşum/bebişim/çiçeğim hadi uyan, sabah oldu" tatlı fısıltılarıyla uyananlar dışında bir de saat alarmının nemrut sesiyle uyanan bir kesim var ki ben de onlardan biriyim. Bu arada alarm sesine bok atmayayım, onun bir suçu yok. Uyanabilmek için kendisine en itici sesi bizzat ayarlıyorum yoksa seçimi ona bıraksan kendisi gayet güzel sesler çıkarabiliyor. Deneysel çalışmalarım sırasında saat alarmına ninni atamışlığım da var mesela ama o zaman uyanmak pek mümkün olmuyor.

Bu durumdan çok da şikayetçi değilim sonuç itibariyle. Neyse.

Bu sabahsa uzun süre sonra ilk kez farklı bir şekilde uyandım. Sabah 6:30 falandı sanırım, kulağıma "pıtı pıtı" gelen sesler böldü uykumu. Bunlar kanat sesleri olmalıydı. Bir an "midemde kelebekler uçuşuyor galiba" diye düşündüm ancak böyle bir şey de yalnız uyuduğum bir gecenin sabahında pek mümkün olamazdı. Yine de umut fakirin ekmeği tabi.

Gözümü açtığımda penceremden içeri girmiş, dışarı çıkmak için çabalayan; sığırcıktan oldukça büyük, kargadan birazcık küçük bir kuşla karşılaştım.

Zamanında "Punto özgürce camdan. Aşağı atlayamasın" düşüncesiyle yapı marketlerin birinden rulo halinde aldığım, ancak minik bir ölçü hatası sebebiyle çerçeveye üstten 10 santimetre kadar boşluk kalacak şekilde yapıştırmak zorunda kaldığım sinekliğin o 10 santimetrelik yerinden giren kuş, girdiği deliği bulamadığı için çıkamıyordu.

Kendisinin kelebekle hiç alakası olmadığını anlamanın sebep olduğu hayal kırıklığı ve uykudan uyanmış olmanın verdiği sersemlikle bugünkü alarmım olma görevini üstlenen kuşun çırpınışlarını bir dakika kadar izledim. Neyse ki odamın kapısı kapalıydı ve Punto odamda değildi. Yoksa alarmı "snooze" etmek için elinden geleni yapardı. Bana hiç kıyamaz çünkü. Biri tatlı uykumu bölsün istemez.

Organik alarmımı yeteri kadar izleyip kendi kendine dışarı çıkabileceğine kendimi inandırdıktan sonra her sabah alarmına verdiğim "5 dakika daha" tepkisini ortaya koyarak tekrar uykuya daldım.

Uyandığımda kuş gitmiş, beni kötü sesli saat alarmlarına mahkum etmişti.

20120601

81

Üşengeçlik dedikleri bence bir şeyi yapmaya acele etmemek aslında.

Doğuştan belli etmişim zaten bu konudaki tavrımı ben. 19 Mayıs'ta bekliyormuş beni bizimkiler. Anne tarafı ilk torunlarını, baba tarafı da 8-10 yıl gibi bir aradan sonra ilk torunlarını görecek.

Bizimkilerse ilk -sonradan belli olacağı üzere de tek- çocuklarını. Heyecandan ölüyorlarmış belki de.

Bense ilk -sonradan anlayacağım üzere tek- hayatımı göreceğim ama belli ki bende o kadar heyecan yok.

Çıkmamışım dışarı.

Sonra 25 Mayıs'ta, "Babasıyla aynı gün doğar" diye beklemişler. Kim bilir belki de babam anneme "Bana dünyanın en güzel doğum günü hediyesini verdin" demeye çok heves etmişti. Etmişse kursağında kalmış hevesi, çıkmamışım o gün de. Belki de "böyle bir dünyaya gelmek istemiyorum, 30 sene sonra hali ne olur kim bilir" falan demişimdir kendi kendime küçücük aklımla (toplumsal mesaj)

Yalnız bizimkilerdeki de nasıl bir yaklaşımsa, illa ki özel bir günde gelmemi beklemişler.

Sonunda bakmışlar olmayacak, bıraksalar Eylül'e kadar yatacağım içerde, "oğlum çık yerine yat" diyip sezaryenle doğurmuşlar beni. Ben de doğduktan sonra bana agucuk yapmaya gelen aile büyüklerimi üstlerine çişimi yaparak selamlamış, tepkimi böyle göstermişim.

Bu arada, neyse ki sezaryen için de özel bir tarih beklememişler zira 30 Ağustos'a falan anca doğardım o zaman.

Neyse işte. Bütün bunlar bundan 31 yıl önce yaşanmış tam.

Kötüydü diyemem, güzeldi ama nasıl başladığını, nasıl geçip de bittiğini anlamadığımdı 30. yaşım.

Bu seferkinden biraz dahasını rica ediyorum.