20090831

Amerikan Sefası

Şu Amerikalı'ların -en azından filmlerdeki- cinsel zevke düşkünlüğü kesinlikle takdire şayan bir durum bence.

Klasik Amerikan action filmlerinin neredeyse hepsinde yaşanıyor şu olay:

Terminatör'den kaçıyorlar mesela Sarah ile eleman. Yaratığın heryeri yanmış; metal iskeletiyle kalmış, parmaklarını "klik klik" diye açıp kapayarak peşlerinden geliyor.

Sarah ile eleman bi on dakika izlerini kaybettiriyorlar Terminatör'e, saklanıyorlar bir yere. Yaklaşık iki dakika "Burdan sağ çıkamazsak, bilmeni isterim" gibisinden muhabbet döndükten sonra birden yakınlaşıveriyorlar ve film, filmi beraber izleyen aileden annenin ocağın altına bakmaya gitmesine, babanın öksürük krizine girmesine, çocukların da tavanı izlemeye başlamasına sebep olan bir hal alıveriyor.

Hadi Sarah neyse, onun tuzu kuru bi bakıma. Ama terminatör onları o halde bi yakalasa,
metal parmaklarıyla çocuğun neresini klikler kim bilir.


Ya da kadın yıllardır hakkında delil bulunamayan büyük mafya çetesini çökertecek bir olaya tanık olmuş, koruma programına alınmış. Yanında bir polis, peşlerinde mafya. Limanda kovalamaca oynarken konteyler arasında tenha bi köşe bulup saklanıyorlar. İki soluklanacakları yerde napıyorlar? Öpüşmeye başlıyorlar tabi.

Tamam bişi demiyorum, liman fantezisi yapacaksınız, o an zaten kaynayan adrenalini iyice tavan yaptıracaksınız da siz böyle yaparsanız mafyayı kim çökertecek?


Ne bileyim, ezin Terminatör'ü yüz tonluk presin altında; ya da çökertin mafya çetesini, sonra ne isterseniz yaparsınız etrafta kimse yokken, Fonda size eşlik eden patlayan binaların alevleriyle beraber. Ayrıca daha romantik bence, havayi fişek tadında.

Hem geleneksel Türk ailesindeki babanın işi de daha kolay olur, "Bu film de bitti" diye değiştiriverir kanalı.

20090827

Efsane

Şu devirde hala

sınavda "risk nedir" diye soran,
sınav kağıtlarını dokuz basamaklı bir merdivenin tepesinden atarak durdukları basamağa göre notlandıran,
sınav için hazırladığı cevap kağıdına not olarak yetmiş verip sınıfta "salağın biri ismini yazmamış" diyen,
uyudukları için sınava geç kalıp "arabanın lastiği patladı" bahanesiyle karşılaştığında öğrencileri farklı sınıfa alıp "hangi lastik" sorusunu yönelten

hocaların olduğuna inanan insanlar var.

Hadi tamam, bu olaylar yaşanmıştır belki de, çevrendeki birinin başından geçtiğine inanıp "bizim bi hoca vardı, zamanında böyle böyle yapmış" diye anlatma bari.

Buna on yıl önce inanıyor olsan normal karşılarım. Ama internet falan var artık, hiç mi düşmedi sana bu hikayeler spam mail olarak?

log

naz: beni yemeğe çağırıp gelirken pizza istemek gibi
Buro: hahaha, bunu yapsam ya birine
Buro: hım evet erdeme
naz: seni tanımayan birine yap da şaşırsın
naz: misal ben şaşırmam
naz: ki bu durumda erdem hiç şaşırmaz
Buro: evet sende bi sürpriz etkisi yaratmaz
Buro: erdem de "neli alayım" diye sorar muhtemelen

Kalıp

Hiç hazzetmediğim cümle kalıplarından biri de şu sanırım

"sonra ne dese beğenirsin?"

Anlat işte adam gibi ne anlatıyorsan, zaten seni dinliyorum. Ne gerek var merak uyandırarak ilgiyi konuya toplamaya çalışmaya. Niye kişisel beğenilerimi konu anlatımına alet edip kendimi güzellik yarışması jürisindeki hıncal uluç gibi hissettiriyorsun, neyi beğeneyim?

Çok merak ediyorsan, "buro'ya bir milyon lira havale yapıcam, harcasın çocuk" falan dese beğenirim.

20090825

Kizler

İkizler burcu mensupları çift -ya da çok- karakterli insanlarsa ben her karakterimin burcunu ayrı ayrı bilmek istiyorum.

3

Zaten sürü halinde gezmekten pek hoşlanan çekirgeler bir gün iyice bir toplanıp

"çekirgelere sıçrama özgürlüğü"

gibisinden bir eylem yaparlarsa halimizi düşünemiyorum.

Bence şimdiden gidip anlaşmak lazım fazla olay çıkmadan.

Yakalanma sınırını beş sırayışa çıkarsak yeterli.

20090824

Düşün -ama sessizce-

Sesli düşünen insanlardan hazzetmiyorum.

Daha doğrusu insanların sesli düşünmesinden hazzetmiyorum.

Bir şeyler düşünmek ve düşündüklerini paylaşmak güzel tabi, ama benim bahsettiğim farklı bir şey.

Adamla o an muhabet etmiyor oluyorum, ama o aklından geçenleri mırıldanıyor. Gazete okuyor, "hımm çekirge üçüncü sıçrayışta yakalanır tabi" falan diyor durduk yere.

Öyle olunca da cevap vermek zorunda hissediyorum kendimi. Hiç sallamamış gibi olmak (sallamadığını belli etmek) ayıpmış gibi geliyor.

Ama cevaplarım da "aa, öyle miymiş", "hııı olabilir" den öteye gitmiyor pek.

Bir kaç kez katlanabiliyorum da, adam sesli düşünmeye devam ederse eeeh, diyip kesiyorum cevap verme çabalarımı.

20090821

()


Unutulur mu gökyüzü?


O şarkının klibi de bi içimi acıtıyor.




20090819

Tuz

Tuz, sevgilisini terkederken ona ne der?

- Tuzruhundan hiç anlamıyorsun.




Neyse ki geniş kitlelere hitap etmiyorum

20090818

KD

Romantik bir iktisatçı olsaydım, aşk üzerine

"Vergisi olmayan katma değerler de vardır"

şeklinde bir laf edebilirdim.

Gerçi etmiş de oldum şimdi, öyle olmamama rağmen.

Uçak

TV'de rastlayabileceğimiz evlendirme programlarından daha yavan olan şey,

komedi programı sınıfında yayınlanan her programın ısrarla bu evlendirme programlarını tiye almaya çalışmaya devam etmesidir benim nazarımda.

20090817

Fast Food Kuryelerinin "Şifrene Bakmıyorum Ki" Tribi

Yemek yapma konusundaki üstün yeteneklerimin gün ışığına çıkmasını istememem sebebiyle
-ki bunda yılların emekçisi Emine S. Beder'i saltanatını sona erdirmek istemeyecek kadar seviyor olmamın etkisi büyük- akşam yemeklerimin çoğunu dışardan söylüyorum. Akşam yemeğiyle de sınırlı kalmayıp evde yediğim öğünlerin çoğunu dışardan söylüyorum aslında.

Yemeksepeti büyük nimet o açıdan.

Mevcut durumda beni yemek yapmak zorunda kalmamam kadar keyiflendiren bir etken de, kredi / atm kartıyla ödemeyi seçtiğimde pos makinesine tutarı girdikten sonra makineyi şifre girmem için bana uzatan kurye arkadaşların "şifrene bakmıyorum ki" güvenini sonuna kadar hissettirebilmek için tavanı, asansörün düğmelerini, apartmanın yer döşemesinin özelliklerini falan incelemeri oluyor.

Mesela Mc Donald's da çalışan arkadaşlar bizim kapının deseninden tutun kapının önündeki posta kutusunda kaç tane fatura biriktiğine kadar bir çok şeyi ezberlemiştir eminim.



Neyse ki çoğu süpermarkette falan şu çevresinde çerçeve olan pos makinelerinden var da, oralardaki kasiyerler acaip triplere girmek zorunda kalmıyor.

20090814

Toz Bezi

Ben olsam Demet Akalın kişisine Vileda reklamında oynaması için teklif sunardım.

Yerleri sildikten sonra

"Artık tozu da kalmadı"

diyebilir mesela.



Bir de söz konusu şarkı sözünü bir gün Msn'de kişisel ileti olarak kullanırsam arkadaşlarımdan gelecek tepkiyi merak ediyorum sahiden.

Eyfel

Pisa Kulesi'ne 100 metre yaklaşan neredeyse herkesin persfektiften faydalanarak çektiği fotoğraflar var ya hani. Bir örneği aşağıda var gördüğünüz üzere ki adamın Türk olmasından da şüphelenmedim değil üzerindeki seksi xs siyah atlet sebebiyle.

Neyse, illet oluyorum bu tip fotoğraflara.










Gel Gör ki, kule boyutu ve çevre özellikleri sebebiyle pek mümkün görünmese de, Eyfel Kulesi'nin yakınlarında yine perspektiften faydalanarak aşağıdakine benzer bir pozu (anca bu kadar çizebildim) veren bir insan olursa cidden takdir eder, alnından öperim.




20090812

Saat Kaç?

Biri gelip bana saati sorduğunda saat xx:25 ya da xx:35 ise cevap vermeye deli gibi üşeniyorum.

Söz konusu saatse ve saat bişeyi bişey geçiyorsa o geçen bişeyin iki heceden fazla olması çok yorucu geliyor bana.

On geçe/kala, çeyrek geçe/kala, yirmi geçe/kala, buçuk falan ne güzel şeyler.

Ama yirmibeş geçe/kala, otuzbeş geçe (kala diyen şaşkın yoktur sanırım) nedir, ne kadar uğraştırıcıdır.

"yirmibeş ve otuzbeş de sadece üç hece" demeyin, iki heceli olanlara göre %50 daha fazla. On geçe/kala'ya bakarsak bu oran %200 olur, amanın.

Saat bu şekildeyken cevaplamaya mecbur kalınca xx:30 diye cevaplayıveriyorum, en temizi oluyor.

Empat

Tatil Boyunca Adam Fawer'in Empati'sini okuyup ortalarda "Empat", "Psişik" vs. diyerek dolanırken bir yandan da ayın 12'sinde başlayacak askerliği için dağıtımının nereye çıkacağını düşünen Güven'e başından beri "Kütahya çıkacak" demem

Sonrasında da Güven'in dağıtımının Kütahya'ya çıkması.

Benim psişik güçlerim vardır belki de.

Gerçi o da benim Ankara'da askerlik yapacağım konusundaki tahminlerinde haklı çıkmıştı.

Çok istenince oluyordur belki de.

20090805

Geç Kahvaltı

Tatil yörelerindeki otellerde bahsi geçen geç kahvaltı olayı teoride son derece yerinde düşünülmüş, pratikteyse tamamiyle yanlış uygulanan bi sistem bence.

Bakıyorum otelin geç kahvaltı saatine; 10:00 - 11:00

Bunu görünce kahvaltı saatine bakma gereği bile duymadım. 8:00 - 9:00 arası falandır herhalde.

Arkadaşım, tatildeyim ben. Sabah 7:30 da kalkıp işe gitmeyeceğim ki 8'deki kahvaltıya yetişeyim.

Nitekim 2 gündür 10:50'de katılıyoruz bu geç kahvaltı olayına bile, "aha kaçırdık kaçırdık" stresini yaşayarak.

Uykuyla aramdaki karşı konulmaz bağı kırabilirsem bir gün sırf merakımdan gidip bakacağım kahvaltı saatinde kaç kişinin kahvaltı yaptığına. Hatta o insanların patronlarıyla bile konuşabilirim "Tebrikler, çok disiplinli çalışanlarınız var. Tatilde bile 7:30-8:00 gibi kalkıyorlar" diye.


Tatildeyseniz eğer; kahvaltı dediğimiz olay 12:00'de, geç kahvaltı dediğimiz olay da 14:00 civarı yapılmalı bence. Şahane olur o zaman.

Yok illa erken kalkıcam ben diye diretenler için de 9'da falan bi iki peynir zeytin hazırlarsın, adına da erken kahvaltı dersin olur biter.

İdris'in Laneti

Dündü. Tatilimizin resmi olarak ilk günü. (O kadar gaz yazıyorum ki şu an, kurduğum ilk iki cümleyi de 3 nokta (...) ile bitiresim geldi)



Akşam yemeğindeyken masamıza otel personellerinden biri geldi, kendini tanıştırdı. Otelin animasyon görevlilerinden İdris.



Dedi ki, akşam inferno'ya gidiyoruz, siz de gelmek ister misiniz.

Belli olmaz, bugün yol yorgunuyoz, biraz dinlenebiliriz, dedik.



"izin gibi bi grup vardı, bu lafı ettiler ve sonrasında bi hafta boyunca otelden çıkamadılar" dedi sadece iki yıldır Kemer'de çalışan İdris. Bilmiyordu ki o yokken biz vardık burda resmen.



"Biliyoruz zaten ordaki eğlence'yi, kaçırmayız" dedik biz de.



Sonuçta noldu?



Bugün ikinci gecemiz ve yine çıkmadık otelden. Korkarım ki İdris'in laneti çöktü üzerimize ve bir haftayı geceleri otelden çıkmadan geçireceğiz.