20111230

God

Üniversite yıllarımda edindiğim arkadaşlarımla dönen muhabbetlerin bir çoğu sırasında "Good old days" cümlesi geçiyor aklımdan. Evet, İngilizce hali geçiyor. Neden ben de bilmiyorum.

10 yıl sonra da bugün için Good old days diyeceğim muhtemelen. Derken üzülmeyeyim diye tadını çıkarıyorum o yüzden.

İki good old days videosu da şunlar olsun madem. On yıl sonrası için bir good old days fotoğrafı da şu.







iaşe

B: Oha Secret Circle'daki abla ne kadar tatlıymış.
...
B: Yok ya, o kadar da tatlı değilmiş.
...
B: Kızım iyi ki ilk görüşte aşk diye bir şey yok, olsa bana baya sıkıntı olacaktı muhtemelen.
N: Kaz

20111228

Aus

A: Ahmet usta kim?
B: Usta bir Ahmet olmalı

20111227

Ben tuttum

Pazar günü aynı anda meylettiğimiz taksinin kapısında burun buruna geldiğim kadınla şu diyaloğu yaşadık;

K: Ya ama biz de taksiye binecektik.
B: Ama önce ben tuttum.

Tuttum derken de gözümle işaret ediyorum kavramış olduğum kapı kolunu, salak gibi.

"Doğru, siz tutmuşsunuz" dedi de gitti sonra kadın.


Kinaye mi yaptı, anlamadım.


Kusura bakmasın, kibarlık yapacak yerlerim üşüyordu o soğukta.

20111219

Yedisiz Bond

İşim Gereği Çin'le ve haliyle Çinliler'le her gün iletişim halindeyim beş yıldan uzun süredir. Her ülkenin olduğu gibi bu ülkenin ve vatandaşlarının da farklı farklı adetleri var, onlara pek girmeyeyim. En çok karşıma çıkan adetleri ise hemen her Çinli'nin batılı bir ad-soyad kombinasyonu seçmesi ve karşısındaki muhataplarına karşı bu ismi kullanması. Bunun sebebi sanırım Çinliler'in latin alfabesinde Wu, Du, Hu, Kiaaaa!, Vadaaaa! gibi kelimelere karşılık gelen isimlere sahip olmaları. (Son iki isme inanacak kadar bana güvenen biri varsa çıksın, öpeceğim. Alnından). Bir çok insan tarafından isim olarak akılda tutulamayacak isimleri yerine daha aşina isimler seçiyorlar akılda kalmak adına benim anladığım kadarıyla. David, Tony, Landy, Maggie, vs. Muhataplarımın isimleri hep böyle. Çoğunun soyadları da isimleriyle uyum içinde.

Bazılarıysa akılda kalma olayında çok daha kestirme yöntemler kullanıyor ve kendilerine celebrity isimleri seçiyor. Bugün mesela, fuarlardan, ziyaretlerden gelen katalog/kartvizit arşivi içinde dolanırken elime geçen bir kartviziti tam benimle hiç alakası olmadığı için bir kenara atıyordum ki gözüm kart üzerindeki isme ilişti. Kartvizit adeta "Merhaba" diyordu bana. Sonra da devam ediyordu, "My name is Bond. James Bond" Merhaba kısmını neden Türkçe söylediğini anlayamadım gerçi, ama olsun. Firma adı da "007 midir acep?" diye düşünüp bir bakındım ama değilmiş ne yazık ki. Arkadaşın tek kusuru, James Bond karizmasına kökten aykırı tasarım ve kalitede bir kartvizite sahip olması.

Bu ilk de değil hem. Söz konusu adet sayesinde Thom Yorke ile karşılıklı kahve içmişliğim, Lucy Liu ile görüşüp kendisinden imza (imzaladığı faturaydı ama olsun) almışlığım var. Ortamda "Thom Yorke da sürekli beni arayıp bir şeyler soruyor, illa sipariş falan istiyor yeaa" diye hava yapsam yalandan karnım ağrımaz resmen.




Thom'un cebi var bende gençler, isteyene vereyim.


20111217

Uyanabilsem

30 yaşında -orta boy bir- kazık kadar olmama rağmen ebeveynin (bu zaten anne ve baba olmak üzere çoğul bir kelimeymiş) liseli ergen çocuğuna yapacağı "gece yatmak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun" serzenişlerine maruz kalabilecek kadar gece oturması sevdalısı bir adamım. Neyse ki yıllardır ailemden uzak yaşıyorum da böyle şikayetlerle karşılaşmıyorum.

Sabahları hakikaten sancılı bir süreç sonunda uyanabiliyorum. Gerçi bu süreçte sancıyı benden ziyade yakınımdakiler çekiyor ama olsun. Onlara da yazık.

Annem mesela, 1.5 yıl öncesine kadar sabahları arayıp uyandırmaya çabalardı beni, saat alarmını duymayacağımdan gayet emin olduğu için. Ama işte, koynundaki saatin alarmını duymayan bünye 35 cevapsız arama birikene kadar cıyır cıyır çalan telefonu da duymuyordu genelde. Neyse ki telefonu ve saati, hatta bir polis operasyonu sırasında (operasyon bizim eve yapılmadı tabi) camımın önünde tüneyen helikopteri bile duymamamın sebebinin beynimin gece yatarken "oh, oh, ninni niyetine" diyerek kapamadığım ve bütün gece açık tuttuğum televizyona verdiği bir nevi tepki olduğunu anladım da televizyonu uyku moduna alıp televizyonumun ben ninni niyetine garip programları dinleyerek uyuyakaldıktan sonra kapanmasına izin veriyorum son 1.5 yıldır falan. Artık en azından saati duyabiliyorum da beni arama zorunluluğu hissetmeyen annemin sancısı hafifliyor.

Saati duyabiliyorum dediysek olayı fazla büyütmeyelim, çünkü sadece duymakla kalıyorum çoğu zaman. Öyle saati duyar duymaz ortopedik yatak reklamı oyuncusu gibi yüzümde bir gülümsemeyle yataktan fırladığım pek vaki değil.

Sonunda, yirmi küsur yıllık birikimimin bir sonucu olarak geliştirdiğim "kademeli uyanma" sistemini uygulamaya başladığımdan beriyse sancı çekme sırası ev arkadaşlarıma geçti. Çünkü sistemin gereği olarak saati (bugün saydım) ilki 6:30'da olmak üzere, çeşitli (ve hangi mantığa dayandırarak ayarladığımı bilmediğim) zaman aralıklarıyla serpiştirdiğim sekiz adet alarmla donattım. Uyanmam gereken saat ise 8:00 . Sekiz alarmı bir de her alarmı çağın mucizesi "snooze" fonksiyonu ile en az bir kez tekrarlattığımı da hesaba katarsak 1.5 saatlik süreçte 16 kez alarm çalıyor. Her alarma da farklı bir melodi atıyorum ki bünye bir alarm melodisine alışır da sesi es geçerse diğer tonlardan kurtaralım durumu. Hal böyle olunca da sabah benim oda ve havalisi çok sesli alarm korosunun perfotmans sergilediği bir ortam haline geliyor. Zaten sanata ve -saat alarmı olsa bile- sanatçıya saygılıyım, o yüzden benim için sorun yok. Ama dediğim gibi, olan ev arkadaşlarının uykusuna oluyor.

Hem ev arkadaşlarımı düşündüğümden, hem aklım sürekli iyileştirme yönünde fikir geliştirmek için çalıştığından (endüstri mühendisiyim ben ya!), biraz da sığırlığımdan "daha az alarmla nasıl uyanılır" konulu deneysel çalışmalarım sırasında alarmın melodisine "uyusun da büyüsün, tıpış tıpış yürüsün" isimli güzide ve anonim ninnimizi atamaya karar verdim bir ara.
Böylece bilinçaltım sabah kendisine ninni yoluyla diretilen uyuma eylemine karşı tepkisini koyacak, uyumak istiyor olsam da beni uyanmaya zorlayacaktı. Çocukken öyle olurdu çünkü, beni ne zaman ninniyle uyutmaya çalışsalar uyumamak için direnirdim. Ama yemedi. Ya da bilinçaltım üste çıkamadı, bilmiyorum. O gün işe 1.5 saat geç gitmiştim, onu hatırlarım bi.

Sonuç olarak şu an için en etkilisi kademeli uyanma yöntemi. Evdekiler de sabah şenlensin biraz, napayım artık.