20120430

Yogi

Yoga hakkında çeşitli çıkarımlarla tekrar karşımdayım. Karşımdayım diyorum zira bu postu yazarken karşımda bir ayna var ve haliyle aynaya baktığımda kendi karşımda kendimi görüyorum. Gönül isterdi ki karşımda beni dinlemeye hevesli genç bir güruh olsun, appas güçlü kadar olamasa da ahkam kesip soru sormaya çalışanların bir kısmını tersleyeyim falan, ama eldeki malzeme ayna şimdilik. Kendimle barışık bir insan olmam hasebiyle de karşımda olan kendimi terslemem beklenemez. Neyse. Çıkarımlarım haliyle gayet yüzeysel. Bunu belirtme gereği duymasam da yaptığım her şeyin gerekli olmadığını düşünerek belirtme gereği duydum.

Şimdi yoga -o hareketleri, sesleri falan bir kenara bırakırsak- özünde insanın kendiyle başbaşa kalıp zihnen ve bedenen rahatlaması, mutlu olması olayı; değil mi? (Değil, demeyin, postun bütün dayanağı bu cümle.) Çok yakınımda sayıca fazla olmasalar da çevremde yoga yapan insanlar var. Gel gör ki uzaktan/yakından gözlemlediğim kadarıyla yoga yapanların büyük bölümü paçasından melankoli akan, "mutsuzum ben" diye dolanan, gülümserken gördüğümde "dur lan, galiba ben baş aşağı duruyorum" diye tereddüt etmeme sebep olan insanlar.

Bahsettiğim grubun dışında kalanlar da "hayat zor ama güzel. Arada bi sıçışlar oluyor ama olsun" gibisinden düşünen, mutsuz olmayan ama mutluluktan da bulutların üzerine çıkmayan insanlar.
Onun dışında "yoga yapıyorum, mutluyum" diye havalara zıplayan, zıplamışken de iki ayağının topuğunu birbirine vurabilen insana* hiç denk gelmedim ne yazık ki.

Yogaya bok atmak değil niyetim. Aşağılamak falan zaten haddim değil de, ben bu işi anlamıyorum cidden. Bahsettiğim insan grubu yoga yapmıyor olsalar iyice mi dipte olacaklaar, yoksa yoga önce bi dibe bandırıp kötüyü gösterdikten sonra mı yukarı çekip mutlandırıyor insanları, anlayamadım.

*

20120424

Fly (to stay alive)

Ara ara oluyor, hepimize oluyordur, başkalarının yazdığı cümleleri okuyup onları neden daha önce yazamadığım/dillendiremediğim için kendime kızdığım. Çok alengirli cümleler de olmuyor üstelik bunlar. Aynı fikri içeren cümleleri ben de kurmuş oluyorum da aynı hissi içerenler olmuyor benim kurduklarım. Aynı hissi içerecek şekilde kurmamış oluyorum diyelim, yoksa aslında kuramayacağımdan değil.



Şundan bahsediyorum:

"Seni sevmeyen birini sarhoşken arayamazsın. Seni sevmeyen birini gece yarısından sonra arayamazsın. Seni sevmeyen birini öğleden sonra bile arayamazsın. Belki akşamüstü mesaj çekersin."*



Şunu da ekliyorum:

Çektiğin mesaja da cevap beklemezsin.





* Emrah Serbes



20120414

KKS

Yıllardır aktif araç kullanıyorum (aktif araç kullanmak da nasıl bir terim, pasif kullanan sen aktif kullanırken yanında oturup "ayayay çocuk fırlayacak!", "of çok hızlı kullanıyorsun, yavaşla" diyen anne/baba/sevgili mi oluyor bu durumda, bir nevi pasif içici? hı?) ve trafikte karşılaştığım çoğu durumu tolere edip sakin kalmayı becerebiliyorum.

Tali yoldan önüme atlayanından yol verdiğimde ışığa takılmış tavşan gibi kitlenen şoförüne, adında "yaya" geçiyor diye yaya geçidinde piknik yapma hakkı olduğunu düşüneninden önüme atladığında beni durdurmak için eliyle "DUR!" işareti yapmanın yeterli olduğunu sanan fizik kuralları bihaberi yayasına kadar hemen her şeyi ağzımdan çıkan tek kelimeyle sinirlenmeden geçiştirebiliyorum.

Trafikte sinirlerime hakim olmamı sağlayan sihirli kelimeyi de açıklayayım; sığır. Sığır dediğimde karşı tarafın yaptığı hata sebebiyle oluşan sinirim uçup gidiveriyor. Gerçi genelde kendi kendime söylüyorum bu kelimeyi. Muhatabımın yüzüne bakarak söylesem sonucun yine aynı olacağının garantisini veremiyorum henüz. O yüzden siz sığır demeyi trafiğe kapalı alanda deneyin şimdilik. Ne bileyim tarlada araba sürün de önünüze gelen sığırlara "sığır" diyin, kimsenin kalbi kırılmasın.

Ancak ne yazık ki sığırın da üstesinden gelemediği bir davranış var ki o da korna. Araba kornası yani. Kornayla da kişisel bir problemim yok, o da görevini yapıyor ve basıldığında ses çıkarıyor ancak trafikte gereksiz korna kadar geren bir şey yok beni. Ki kornanın gerekli olduğunu düşündüğüm durumlar "atlama önüme, duramayıp çarparım bak" demek istediğim anlardan ibaret sadece. Onun dışındaki her kullanım küfürden beter benim için. Bana çalınsın çalınmasın farketmez, korna sesi tüylerimi diken diken ediyor, pamuk kalbimi kömür karasına çevirip közlerinde domates pişiriyor adeta.

Gel gör ki memleketimin şoförü için kornanın gereklilik durumları öyle geniş bir yelpazeye dağılmış ki anlatamam. Dolmuş şoförünün kaldırımda iki saat geciken sevgilisini bekleyen ve beklemeye inatla devam eden adama ithafen bapbarabipbap (İçerenköy Carreforsa'ya gidiyo, bincen mi?) yapmasından tutun da gecenin beşinde arkadaşını eve bıraktıktan sonra sokaktan ayrılırken "baribapbap" (bak, öyle vefalıyım ki gecenin beşinde bile eve bırakıyorum seni) diye korna çalmasına kadar çok geniş bir çeşitlilik gösteriyor korna çalmaktaki amaç ve hatta korna çalarken verilen mesaj. (Cümle düşük olmuş olabilir, bilemedim)

İşin kötüsü eğitimle de direk alakalı değil bu korna sevgisi. Bizim (isim vermeyeyim) bir arkadaş var mesela, okumuş etmiş adam ama 5 dakika korna çalmadan duramaz neredeyse. Önümüzde 10 arabalık bir kuyruk olsun, korna. Yan şeritteki adam sinyal verip burnunu bizim şeride biraz soksun, korna. Bir de geçenlerde ileri sürüş teknikleri eğitimine gitti paşam, orada kimin yetkisiyle ders verdiğine şaştığım hoca da "gerekli gördüğünüz her an kornaya basın" demiş. Onun da verdiği rahatlıkla bizimki Türkiye Kupası'ını alıp kutlamaya çıkmış fenerbahçe taraftarı gibi datdiri datdiri geziyor kornaya abana abana, düşün yani adamdaki coşkuyu.

Sözün özü eğitim de üstesinden gelemiyor bu korna olayının eğer içinde bir gram dolmuşçu geni varsa.

Ben de düşündüm taşındım, konuyla ilgili en güzel çözümün eğitimden falan değil, kontörden geçtiğine karar verdim. Artık belediye mi yapar, trafik şube mi yapar kim yapar bilmiyorum da araçların standart donanımına "kontörlü korna" eklenmesi şart koşulsun; basılan korna başına hesaptan belli bir miktar para düşülsün. Bir nevi OGS ya da KGS gibi; bu da KKS olsun. (Kontörlü korna sistemi). Tabi cin korna operatörlerinin çıkıp da "Korna Paket; 20 liraya sınırsız kornalaşma" gibisinden kampanyalar düzenlemesine de izin verilmesin.

Bakın bakalım o zaman trafikteki kornadan kaynaklı gürültü en az %80 azalmıyor mu.

Azalmazsa korna çalıp "Ben sığırım" diye bağıra bağıra 3 tur atacağım İstanbul - Ankara arası.

20120412

3 - 30

Annemin bir huyu vardı, ben küçükken belli dönemlerde elimi/ayağımı kağıdın üzerine koyup etrafından kalemle geçmek suretiyle elimin/ayağımın o zamanki boyutlarını kayda alırdı. Alırmış yani, pek hatırlamıyorum ben o zamanları.

Geçenlerde telefonla konuşurken aklıma geldi, "göndersene onları bana" dedim. Annem de sağolsun, bir şey isteyince bin şey gönderme olayını hiç aksatmadan eskiye dair ne bulduysa göndermiş: Küçükken söylediğim ve onun bir kenara not aldığı cümleleri, hatırladığım ilk aşkımla olan fotoğrafımı, günlük yazma girişimlerimi, yerel gazeteye tekzip yazısı yayınlamaları için yazdığım mektup, çizdiğim -aslında somut olması gerekirken baktığında daha ziyade soyut kavramları andıran- resimler, falan filan. İyi de olmuş. Gel gör ki sadece bir tane el çizimim vardı gönderilerin arasında.

Neyse, hepsine tek tek baktım ve karar verdim ki insanın 3.5 yaşındaki hali 30 yaşındaki halinin ipuçlarını veriyor. Herkes için veriyor mu bilmem de, benim için vermiş en azından. "İnsan 3.5'unda neyse 30'unda da o olur, ekik" dememek için hemen ipuçlarını değerlendirmek istiyorum.

1. Çizim konusunda ta o zamanlar yeteneksizim. Balık diye çizdiğim balona, araba diye çizdiğim balığa benziyor.

2. Yazmak o zamanlar da benim için önemliymiş. Çok sürdüremesem de günlük tutmaya heves etmiş, hiç beceremesem de şiir yazmayı denemişim. Ek ipucu: şiir yazmayı beceremeyeceğim o zamanlardan belliymiş.

3. Mühendis olacağımın sinyallerini de daha okuma yazma bilmiyorken vermişim ki hedeflerim de gayet yüksekmiş bu konuda. Amacım insanlığa hizmet miymiş, yoksa TV'de görünüp meşhur olmak mıymış, tartışılır.

4. Kurumlara çalışanlarını şikayet eden mektuplar yazmaya bayılacağım o zamanlardan belliymiş.

5. O zamanlar çapkın -o zamanlarki tabirimle- "çapman"mışım. Hala öyle olup olmadığım konusunda yorum yapamıyorum.

Resmi kanıtları da ben yayınlayayım ki ileride halka malolan biri olursam biri "flaş flaş" falan diye magazin programlarına düşürmesin belgeleri.

Çizimlerim, ki ölsem yine para etmezler:






Günlüğüm:


Vatana millete hayırlı evlat olma yolundaki hedeflerim:


Tekzip yazısı istemim:


(Hızımı alamamış hafif tehdit de etmişim)



Çapkınlık niyetimi belli edişlerim:



İlk aşkım?: (Aslı bu arada adı)



Muhtemelen ilk şiirim. İçimizdeki takım aşkı bambaşka:






Bu da muhabbetin açılmasının müsebbibi el grafim:
.

—————————