20120829

6=6

Üniversite okuyan herkesin, en azından sayısal dersler alanların, özellikle sınavlarda aslında ispatlamaması gereken eşitlikleri ispatladığı olmuştur kesin.

Onların olmadıysa da benim sıkça oldu eşitliğin bir tarafından diğer tarafına atlattığım x'ler, sadeleştirdiğim y'ler sayesinde x=x sonucunu bulduğum. Normalde de en sevmediğim soru tiplerinden biridir "Prove that" gibisinden tabirlerle başlayanlar.

Neyse. Bugün de koşu bandındayken yürüdüğüm zamana ve o zaman içinde yürüdüğüm toplam mesafeye takıldı gözüm. 28 dakikada 2.8 kilometre yürümüştüm. Hemen zeki ve çevik bir sporcu olarak o an sarfettiğim fiziksel efora ek olarak beynimi de çalıştırdım ve karmaşık hesaplardan sonra (28 dakikada 2.8 kilometre gittiysem 1 saatte kaç kilometre giderim? bir saat 60 dakika, 60 dakikada 6 kilometre yapar, demek ki 1 saat yürüsem 6 kilometre yürümüş olacağım, demek ki yürüyüş hızım 6km/s). 

Görüyorsunuz çok karmaşık. Tam bedenimle beraber beynime de jimnastik yaptırmış olmanın haklı gururunu yaşayarak gülümsemeye başlamıştım ki bir şey geldi aklıma. 

Koşu bandının yürüyüş hızını saatte 6 kilometreye ayarlayan zaten bendim. 

Olsun. En azından artık eminim, 6=6

20120823

Difüzör

Ara ara kendimi tekrar ettiğimi düşünüyorum. Hiçbir konuda kendimi tekrar etmiyorsam kendimi tekrar ettiğimi düşünme konusunda kendimi tekrar etmiş oluyorum böylece. En azından yanılmamış oluyorum düşüncemde.

Dünya bile hergün kendini tekrar ediyorken benim etmemde ne sakınca var, dedim sonra bugün kendi kendime. Yine kendimi tekrar ettiğimi düşünerek kendimi tekrar ederken.

20120821

Punto

Çok şükür, aklım başıma geleli beri çok yakınımda olan birini kaybetmedim. Bana adımı, kendi adını veren dedemi kaybetmiştik işte, bundan 20 yıl kadar önceydi belki. Hem de benim bilmem kaçıncı doğum günümün hemen ertesi günü. Hala garip gelir bana, bir Buro doğdu, ertesinde bir Buro öldü diye.

Aklımın pek ermediği zamanları hariç tutarak, çok şükür diyorum, bir yakınımı kaybetmedim. Ama illa ki kaybedeceğim. İlla ki çok üzüleceğim.

Şimdiye  kadar insanlardan bahsettim.

Çocukluğumdan beri bir çok hayvan besledim ben. Balığından civcivine, kuşuna. İlk beslediğim hayvan bir balıktı. Sanırım bir lepistesti, babamın alıp geldiği. Bir kavanozda beslerdim. Beslerdik daha doğrusu annemle, ben o zamanlar 4-5 yaşlarındaydım en fazla. Hayal mayal hatırlıyorum. Annem belli  aralıklarla suyunu değiştirirdi balığımın. Elini filtre edip kavanozdaki suyu lavaboya boşaltır, temiz su doldururdu.

Bir gün, annem yine balığın suyunu değiştirirken filtre niyetine kullandığı güzel parmakları arasından kaydı gitti balığım, gözümün önünde. Hala gözümün önünde, giderden tamamen içeri düşmeden önce kuyruğunu çırpmıştı iki kez.  Çok ağladığımı hatırlıyorum. 1-2 gün sonra babam "Kanalizasyondan dereye yüzmüş, orada bulduk" diye elinde su dolu bir poşetle, çok benzer başka bir balıka gelmişti. Ben de inanmıştım yeni balığın benim o eski balığım olduğuna. O zamandan bi safmışım işte.

Eski sandığım yeni balık daha sonra noldu hatırlamıyorum.

Sonra civciv besledim mesela. Çoğu büyüyemeden rahmetli oldu. Bir tanesi büyüyüp piliç kıvamına gelmişti sadece. O da biz evde yokken balkonda barındığı derin koliden bir şekilde dışarı çıkıp aşağı atlamayı becermişti de alt katın balkoununa inmişti bir şekilde. İnmiş yani. Tesadüf, biz annemle apartmana girdikten sonra beklediğimiz asansörde elinde bizim piliçle çıkan apartman görevlisinden öğrenmiştik olayları.

Civcivden hallice olan o pilice daha sonra noldu hatırlamıyorum.

Muhabbet kuşumuz da vardı mesela, annemin ısrarla "canım" demeyi öğrettiğini iddia ettiği. Bir annem anlardı onun dilinden. Ya da bir anneme "canım" derdi, bilmiyorum. Demedi bana hiç. Bir süre ben zaten pek ilgilenmemeye başlamıştım hayvanlardan en çok maymunu sever (burada maymun iştahlı demeye çalışıyorum da pek olmadı) halimle. Bir ara anneme sormuştum, "bizim kuş nerede" diye."Anneanne götürdüm ya ben onu 2 hafta önce" dedi.

Anneanneme giden o muhabbet kuşuna daha sonra noldu hatırlamıyorum.

Tavşanlarım da vardı mesela. Farklı zamanlarda beslediğim.

Onların hangisine noldu, hiç hatırlamıyorum.


Sonrasında uzun yıllar bir köpekle beraber yaşama hayaliyle gezdim. Rottweiler olacaktı illa ki. Adı da Kitiara olacaktı. Hepsi hazırdı.

Sonra planlarım değişti. Değiştirildi daha doğrusu, 10 günlükken kulaklarımı tırmalayan sesini takip ederek bulduğum, sonradan adının Rufus olmasına karar verilecek, kedi tarafından.

Sanırım bu dünya üzerinde şeytana pabucunu gerçek anlamda ters giydirebilecek bir canlı varsa o da kedidir. Yolda gördüğünüz kedilerden herhangi biri.

Öyle başladı kedi sevgim. Sonra Punto geldi girdi hayatımıza. Girdi de yerleşti salonun tam ortasına. Bu yerleşmeyi ev tutup yerleşmek gibi düşünebiliriz zira o kadar miskindi ki yerleştiği yerden kaldırmamız için Almanya'dan gelecek hayali oğlumuzu bahane etmemiz gerekirdi bazen.

Sevdik biz onu. Hem de çok.

Sonra, 9 Haziran akşamı, doğum gününe 10 gün kalmışken ve biz de tam "Punto'ya doğum günü hediyesi ne alsak" diye düşünürken uçtu gitti. Yere düşene kadar uçtu en azından. Sonra gerçekten gitti.


Rufus'u hariç tutarsak Punto'dan önce beslediğim evcil hayvanların hangisine ne oldu hiç hatırlamıyorum. Belki o zamanlar çocuktum da ondan hatırlamıyorum. Belki o zaman tam anlamıyla kavrayamamıştım hayvan sevgisini. Ama diyorum, iki ay önce yaşadığım bu acı olayı çocukluk zamanlarımda yaşasam eminim hatırlardım. Diğer hayvanlarıma ne olduğunu hatırlamasam da kedime, Punto'ya ne olduğunu hatırlardım. Keşke hatırlamasam, ama hatırlardım.

Şimdi de hatırlıyorum. Rufus'u da görürüm ben rüyamda, ama o özlediğimden. Punto'yu gördüğüm zamanlarsa geri gelmeyeceğinden. Hala hatırlıyorum. Yatağımdan, kanepemden hala tüyleri çıkmasa da hatırlardım.