20090331

Gen Haritası

Taksi ve dolmuş şoförlerinde selektör yapma ve korna çalma geni mevcut olduğu tespit edildi. İsviçreli bilim adamları tarafından değil bizzat benim tarafımdan.

Taksicilerde selektör yapma geni baskınken dolmuşçularda korna çalma geni daha baskın halde bulunuyor.

Trafik ışıklarında kırmızıda beklerken ışık yeşile döndüğünde 1.3 saniye gecikmeniz, söz konusu genlerin etkinliğini tetiklemekte katalizör rolü oynuyor.

Msn Via Facebook

Millet hakikaten mi saf, yoksa laf olsun diye mi üye oluyor Facebook'un şu "listendeki herkesi davet edersen kuş çıkacak" gruplarına? Ne kadar ütopya varsa facebook sayesinde gerçekleşecek sanıyorsunuz sanırım.

"Msn'de sizi engelleyenleri facebook sayfanızdan görün" gibisinden bir grup kursam,
eminim "bahse girerim ki x yapan y kişi bulurum" gruplarından daha fazla üye toplarım hiç bir şey yapmadan.

E-mail adresinden karakter tahlili

Birçok insan e-mail adresi ihtiyacını ücretsiz servis sağlayan internet sitelerinden birini kullanarak gideriyor doğal olarak.

Gel gör ki servis veren o internet sitelerini kullanan senden başka birçok insan olduğundan kendine bir e-mail adresi seçerken aklına ilk gelen ismin, favori roman karakterin, vs. gibi afilli adreslerin zaten çoktan birileri tarafından alınmış olduğunu görüyorsun.

O zaman napıyoruz? istediğimiz e-mail adresinin başına-sonuna çeşitli eklemeler yapıyoruz di mi?

Farkında değiliz belki ama çok önemli olabiliyor bazen bu eklemeler ki bunları da kategorilere ayırmak mümkün.

Şöyle örnekleyebiliriz;

1. İsmin sonuna o anki yaşını ekleyerek e-mail adresi almak:
Kendini daima genç hissedeceklerin seçimi. Birinden e-mail adresini istiyorsun mesela; adam sana hikmet19@hopmail.com diye adres veriyor. Bakıyorsun adamın tipine, 28 yaşında nerden baksan. Meğer internetle ilk tanıştığı yıllarda almış o adresi ve hala ısrarla kullanıyor.

2. İsmin sonuna içinde bulunduğu yılı ekleyerek e-mail adresi almak:
şebnem2009@h.com. Modayı yakından takip edenlerin, nerdeyse her yıl yeni bir e-mail hesabı edinenlerin tercihi. Hele bir de nisan2009@h.com gibisinden bir adresiyle karşılaşsak feleğimiz şaşar. Adı mı nisan? 2009 Nisan ayında mı açmış bu hesabı?

3. İsmin sonuna doğum yılını ekleyerek e-mail adresi almak:
Mevcut yaşını göstermekten çekinmeyenlerin tercihi. Bayanlar için sakıncalı olabilir.

Coskungencxxl@h.com: Bana biraz kendinden bahseder misin?
ilayda1975@h.com: Ev kızıyım, 29 yaşındayım, kulağıma hoş gelen her müziği dinlerim.
Coskungencxxl@h.com: Hımm 2009-1975=29?
ilayda1975@h.com: Iııı annem çağırıyo gitmem gerek. Kib. Bye. Sçs.

4. Karşısındakini fantezi dünyasına sevk edecek e-mail adresi almak:
Açıklayamayacağım.

Bayanlar için citirkiz19@h.com, lolita20@h.com ve benzeri e-mailler.
Erkekler için mehmetbuyukhoroz@h.com, zencigibiahmet@h.com falan.
Gerçi erkeklerin seçimleri pek işe yaramaz bence. Neyse.

5. Tüm kişiliğim tuttuğum takım üzerine kurulu temalı e-mail adresleri:
çoğu insanın sizin hakkınızda ilk öğreneceği şeyin tuttuğunuz takım olmasına sebep olacak adresler.

alisen1907@h.com, burcugs@h.com

6. O kadar okuduk bari işe yarasın temalı e-mail adresleri:
Genelde o mesleğin sahipleri değil de, meslek sahibi olmak için söz konusu bölümlerde okuyan öğrenciler seçer. Nadiren görülür, görülürse bi doktorlar bir de avukatlarda görülür. Neden çözemedim.

avukatayse@h.com, yasar_dr@h.com

7. Bir film izledim hayatım değişti temalı e-mail adresleri:
Bir film izlemiştir. Zaten uzun süredir izlediği tek film de odur. Hayalindeki kahraman bellidir artık. Diziler için de geçerli olabilir kimi zaman.

keyser_soze_nurettin@h.com , deliyureknecmi@hotmail.com

8. Bilemedim? temalı e-mail adresleri:
Neresinden baksanız bi anlam çıkaramayacaklarınız.

esterabumba@h.com

Şimdilik bu kadar genelleyebildim.

Kısa Bir Aradan Sonra

Türkiye A Milli Futbol Takımı temalı reklamlardan size de gına gelmedi mi?
Yani en azından TV izleyenlerinize? Benim TV izlemesem de günün 12 saati falan açık kaldığı için -ki bence beko televizyonlar çok uzun ömürlü, takdir ediyorum- sıkça raslıyorum muhtelif reklamlara.

- Teknosa'nın reklamı zaten bariz başarısız bence. Gerçi bunda Teknosa'dan kurum olarak hiç hazzetmememin payı büyük sanırım. Büyük konuşmiim, gidip cd bile almam onlardan.

- Telekom'un şu afrikalı cocuklu reklamı fena değildi, o da içimi bayıyor artık.

- "Amansız" kelimesinin anlamlarını sıralayan bir reklam var, o kimindi unuttum. Tdk mı ki?

Yazmaya niyetlendim ya, diğerleri aklıma gelmedi şimdi.

20090330

Be Yourself

Audioslave abilerimiz tarafından yapılan
"To be yourself is all that you can do" önermesi her ne kadar doğru olsa da,
kişiler tarafından yapılan
"Ben buyum, beni böyle kabul et."
savunması bir kaçıştan başka bir şey değildir benim gözümde.

Kliple süsleyelim;



Audioslave - Be Yourself
Yükleyen strange-ghost

Oy Oy

Oyumun rengini pazar sabahından belli etmiştim aslında; sarıydı.

Pikachu'ya verecektim oyumu, o yüzden "Seni seçtim Pikachu" diye geziniyordum ortalarda.

2009 yerel seçimlerinde oy kullanmak için iki büyük engel vardı önümde. Birincisi nüfus cüzdanımda hala TC Kimlik No. bulunmuyor olması. 1996 dan beri mi ne aynı nüfus cüzdanını kullanıyorum resmen. Şimdiye kadar bu no lazım olduğunda ezberden söyleyip kurtuluyordum. İkinci engel de seçmen kartının, ikametgahımı yeni evime aldırmamam sebebiyle, elime ulaşmamış olması.

İlk engele çözüm bulduk, paraportumu kontrol etmek geldi aklıma. Orda yazıyormuş kimlik numaram.

İkinci engel için çözümü de bir ay önce falan bulmuştum. Girdim paşa gibi Ysk'nın web sitesine, baktım bilmemne okulu yazıyor. "İyi yaa belli işte herşey." dedim.

Yalnız o bi aydan bu yana sandık numarasını bırak okulun adı bile kalmadı aklımda. Bu konularda fazlasıyla rahat bir insan olarak hiç telaş etmedim pazar öğlene kadar. Teknoloji var, tekrar açar bakarım diye.

Pazar öğlen oy kullanmak üzere evden çıkmadan önce girdim tekrar siteye.

Açılmadı. Yaklaşık 45 dakika falan sayfayı yenilemek suretiyle denedim ama fayda etmedi. Eski eve gitsem, oralarda posta kutusunda falan bulur muyum ki seçmen kartını dedim ama onu da gözüm yemedi hiç.

Sonuç olarak, oy veremedim sana Pikachu.

20090328

Gözlerim Neden Kahverengi?

Şimdi ben karşı cinste yeşil göz hastasıyım ya. Baktıkça bakasım geliyor falan. Diğer göz renklerini sevmiyor değilim tabii.
(yarın öbür gün yeşil gözlü olmayan birinden hoşlanırım, bu yazıyı okur, "aaaaa" diye cırlarsa falan diye ekleme ihtiyacı hissettim.)

Gayet kahverengi olan kendi gözlerimden de memnunum. Hem renkli göz dediğin kahverengi gözdür aslında, söylerken bile "renk" geçiyor içinde. Di mi?

Yalnız cidden öyleymiş olay. Pigment eksikliği sebebiyle güneş ışınlarını yansıtıp o şekilde görünürmüş yeşil ve mavi gözler.


Neyse, ben bi ara düşünüyordum benim gözlerim neden yeşil değil diye.

Şimdi annemler 4 kardeş ve annem hariç tüm kardeşler renkli gözlü.
Sonuçta annemde illa ki bi tane renkli göz geni olacak çekinik olarak.
Babam zaten bizzat yeşil gözlü, onda iki gen de yeşil üzerine yani.

Üzerinden yıllar geçti ama iyi kötü hatırlıyorum Mendel çaprazlamasını falan.


O hesaba göre yanlış hatırlamıyorsam benim %50 ihtimalle (şimdi tekrar hesaplamaya üşendim) yeşil gözlü olmam gerekiyor mesela. Fena bi oran değil aslında.
Ne bileyim Var mısın yok musun'da biri 10.000 diğeri 500.000 iki kutu kalsa, orda da 500.000 kazanma şansı yüzde elli.
Ben kutuma giderdim.

Zamanında ben olaya böyle bilimsel açıklamalar getirmeye çalışırken annemin konuyla ilgili ve tamamen batıl inanç temelli yorumu tüm hesaplarımı altüst etmişti.


Demişti ki annem;

"Sana hamileyken kime çok bakarsan bebek ona benzer demişlerdi, haliyle ben de babanı izledim durdum.
Gün geçtikçe babana daha çok benziyorsun zaten.

Bir tek göz rengin benzemedi, çünkü babanı en çok uyurken seyrederdim."

Hatırladıkça gülümserim canım annemin bu açıklamasını.

Gummy

Haribo'nunkilerden bunlar. Minik olanlardan. Bu arada gözün aydın pdd, burda da bulunabiliyormuş.

20090327

İnsan İlişkileri

İkili ilişkileri, arkadaşlık, iş arkadaşlığı, sevgili olma durumu gözetmeksizin, mama kabı-evcil hayvan ilişkisine benzetiyorum bazı durumlarda.

Bazı ilişkilerde bir taraf gözle görülür bir biçimde daha fedakar oluyor. Mama kabı olanlar.
Karşısındakini mutlu etmek, onu üzmemek için ellerinden geleni yapanlar. Beslemeye alışmışlardır ve bundan da çok şikayetçi değillerdir.

Karşı taraf da bu fedakarlıkları kullananlar, evcil hayvanlar.
Diğerinin onun için yaptığı fedakarlıkları, gösterdiği çabaları sanki olması gereken oymuş gibi doğal karşılayıp bir teşekkür bile etmeyenler.

Evcil hayvanlardan bazıları var ki,
karınlarını tıka basa doyurdukları bir gün bir daha acıkmayacakları yanılgısıyla dönüp arkalarını giderler mama kaplarına.
Daha kötüsü, midelerini rahatlatmak için bir de pislerler gitmeden önce.

Sonra doğal olarak tekrar acıkırlar.
Ama yemek yedikleri kaba tekrar dönemezler,
gitmeden önce kendi pisliklerini bıraktıkları için.

Bir tek -evcil hayvan olmasa da- domuzlar geri dönüp hiçbir şey olmamış gibi o kaptan yemeye devam edebilirler.
Onların sevdiği şey odur zaten.

Chaotic

"chaotic neutral means never having to say you're sorry."

Bayıldım tanıma. pudra sağolsun, o öğretti farkında olmadan. Tanımın orjinal kaynağı da şurası sanırım.

20090326

Tespit

- Issız bir adaya düşecek olsam yanıma sadece ıs almak isterim. Gerisi kendiliğinden gelir zaten.

- Olta, bir ucunda bir balık; diger ucunda bir alık bulunan sopaya denir.

Hı? Mim?

Mim olgusuna yabancıyım aslında, en azından uygulamada. Mimlere istinaden yazdığım postların da çok başarılı olacağını düşünmüyorum. Konu senin elinde olmuyor sonuçta. İlk kez mimlendim, berraque tarafından ve çok da zorlanmayacağım bir konuda. İnsanlar ne kadar ilgilenir bilmem ama kendimden bahsedeceğim:

- Bi kere ikizler burcuyum. Bunu özellikle baştan belirtiyorum, yol yakınken okumaktan vazgeçip zaman kaybını en aza indirmek isteyenler olacaktır muhtemelen. İkizler burcuna olan şu önyargıyı anlamıyorum (anlamamazlıktan geliyorum). nasıl da renkli insanlarız oysa ki. Hem yükselenim başakmış benim.

- Genel itibariyle sakin bir insanım. Çok nadiren sinirlenir sesimi yükseltirim. Çevremdeki çoğu insan görmemiştir bile o halimi.

- Sonuçlanmasını istediğim konularda sabırsız olmama rağmen bazı konularda fazlaca üşengeç davranıyorum. Doğarken de belli etmişim zaten bunu. Önce 19 Mayısta beklemişler beni, o geçince "yok babasıyla aynı gün doğacak galiba" demişler. Babamın doğum gününü bir hafta geçirince sezaryenle çıkartmışlar beni. O kadar beklemekten mütevellit 5.5 kilo civarı gelmişim dünyaya.

Bir de anne tarafının tarihte ilk, baba tarafının da uzun bir aradan sonra ilk torunu olmam sebebiyle doğduktan hemen sonra başıma toplanıp bana agucuk yapan aile büyüklerimi fıskıye usulüyle sulayıp (e doğar doğmaz bez bağlayamıyorlar tabi) o yaz sıcağını unutturmak istercesine serinletmişim bir güzel. Hepsinden özür dilerim tek tek.

- Eskiden çevremdekilerin "bi sus" demesine sebep olacak kadar çok konuşurdum. Neden bilmiyorum, artık eskisi kadar konuşmayıp daha ziyade gözlemlemeyi tercih ediyorum. Belki de çalışma ortamında yeterince konuşmak zorunda kaldığımdandır. Genelde hızlı konuşurum, o yüzden dinleyenlerin ne dediğimi anlamadığı çok olur.

- Başkalarıyla ortak kullandığım alanlar (tatile çıkıldığında otel odası, arkadaşımla paylaştığım evimin odam dışındaki yerleri, işyerindeki odam, vs) dışında dağınık bir insanım. Herşeyin bir düzen içinde, asker gibi dizilmiş olması falan çok hoşuma gitmiyor. Kaotik bir ortam olsun biraz, yaratıcılığı tetikler bence.

- Dans edemem. Dans etmek eğlenceli gelmediği için mi edemiyorum, yoksa edemediğim için mi eğlenceli gelmiyor emin değilim.

- Coca cola ve kahve favori içeceklerim. Sınır tanımadan içebilirim. Bir ara geceleri yatağımda, uyumadan hemen önce kahve içerdim. Coca colayla ilgili de şöyle bir rekor denemem var zaten daha önce de bahsettiğim üzere.

- Mecbur kalırsam yapabilirim, ama normal şartlarda yemek yapmaktan hiç hoşlanmam. Bana hep 15 dakikalık bir karın doyurma süreci için boşa harcanan en az 30 dakikalık zaman gibi gelir yemek yapmak. Kötü birşey, yemek faslını bir şölen haline getirip yemek yemekten ayrı bir zevk alan insanları takdir ederim hep. Sebze pek sevmem, etçil bir insanım. Bazı yiyecekleri sırf isimleri yüzünden hayatım boyunca tatmamışımdır. Tatmam da.

- Kullandığım parfümler konusunda çok istikrarlıyım. Dokuz ya da on yıldır aynı parfümü kullanırım. Araya 1-2 aylık periyodlarla başka parfümler de girmiştir ama asil parfüm durmuştur yakınlarda biryerlerde.

- Yeşilin hemen her tonuna hastayım. Ağaçtan, yapraktan falan bahsetmiyorum. Yeşil duvarlar, yeşil fincanlar, falan. Beni birazcık tanıyan insanların bile bildiği birşeydir mesela bu. Özellikle yeşil göze karşı büyük bir zaafım vardır. Kitlenir kalırım. Bana has bir özellik midir bilmiyorum, yeşil gözlü insanları çok uzaklardan ayırt edebilirim. Bir de annemin "buro niye yeşil gözlü değil" sorusunu açıklayan bir teorisi var, onu ayrı bir postta yazarım.

- çok uzun süredir aklımda olan iki uğraş var; biri fotoğraf çekmek diğeri de italyanca öğrenmek. Fotoğraf çekmeye 5-6 ay önce başladım, italyancaya da nisanda başlıyorum. Mutluyum.

- İtalya konsunda da bir zaafım var sanırım. Erkekleri hariç tabi.

- Israr etmeyi hiç sevmem.

- Bir çok şey hakkında sadece yetecek kadar bilgi sahibi olmayı tercih ederim. Ne bileyim hayranı olduğum gitaristin favori rengini araştırmam mesela. Belki de herşeyini keşfettiğim bir şeyin çekici gelmemesiyle ilgilidir. Gereken şeyi gerektiğinde öğrenmek hoşuma gidiyor. Kötü birşey bir bakıma. Bilgi birikimi sığ kalabiliyor bazı konularda.

- İzlediğim filmlerin tamamına yakınını -kaç kez izlersem izleyeyim- unuturum. Kimini izlediğimi hatırlarım, ancak anlat desen anlatamam. Bazılarını izlediğimden bile emin olamam. Sinemayla ilgili muhabbet etmeme engel olduğu için kötü, tekrar izlediğim filmleri ilk kez izliyormuş gibi hissetmemi sağladığı için güzel.

- Yazmayı severim. Özellikle aşık olduğum zamanlar (aşk acısı çektiğim zamanlar mı desek) yazmadan duramam. O yazılarım Cezmi Ersöz'ünkileri aratmaz, o yüzden pek az kişiye okuturum.

-Fotoğraf ve İtalyanca dışında çooook uzun süredir istediğim başka bir şey de köpek beslemek. Rottweilerları çok seviyorum. Gereken ilgiyi gösterebileceğimden şüphe duyduğum için bir tane edinemedim henüz.

Kendimi anlatasım varmış. Daha da yazardım ama çok uzattığımı düşünüp bitiriyorum.

Futbolla çok ilgiliyim

Çok ilgili olmasam da, bu kadar ilgisiz de değildim.

Y (16:31):
sstt 1 nisanda mac var
Corpse (16:31):
madagascarda olcam ben
Y (16:31):
kes
iptal ederim dugunu
Corpse (16:31):
hahah
Y (16:32):
bak
ya gidelm yada bi yerde izleyelm
Corpse (16:32):
düğünü mü
Y (16:32):
maci
Corpse (16:32):
kızım
neden özellikle bi nisan
her hafta maç var
Y (16:32):
salak
milli mac
gerzek
bunu blog um olsa koyardim
Corpse (16:34):
aa evet
ben yazayım bari

20090323

Aşk

Aşka mühendis yaklaşımı.

Bacım

İşte Seda Sayan mucizesi. Facebook reklamlarında gördüm. Japon mucizesinden öte sanki.

Bu arada yanlış bilmiyorsam Seda Sayan Türk halkının güvendiği insanlar sıralamasında birinci sırada. İkinci de Uğur Dündar olmalı.

Çok güvenilir olmak için kasımpaşalı olmak yeter şart mı acaba.


Eurovision

Bu yılki Eurovision şarkımızın klibi de çekilmiş, önceki gün göz ucuyla gördüm haberlerde.
Şarkı bence başarılı olur, en kötü ihtimalle ikinci oluruz diye düşünüyorum onlar neyse de...

Klibi görür görmez şey geçti aklımdan Hadise ve kıyafetine dair:

O göbek açık kalmalıydı.

Hani Türk ezgileri, arada yapılan göbek dansına yaklaşır hareketler vs. o yüzden. O açıdan bakınca şarkıyı ilk söylediğinde gördüğümüz kot-tişört kombinasyonu sade kıyafet bile daha başarılı bence. Evet sırf göbeği açıkta bıraktığı için.


Bu arada bir yıl ne çabuk geçmiş.

Geçen yıl bu zamanlar "Bu sene Eurovisionda işimiz zor ve ötesi" geyikleri çeviriyordum.

20090322

Lovesong

Zamanında az mı eşlik ettik kendi çapımızda, bar gruplarının hemen hepsinin setlistinde olan cover manyağı Lovesong'a?

Ben pek sevmem öyle çok sevdiğim şarkılar çalınırken demet akalın şarkılarına eşlik eden kızlar gibi kötü sesimle şarkıya eşlik etmeyi.

Kendimi ortamdan mümkün olduğunca soyutlayıp şarkıyı dinlemeye çalışırım sadece. Yanımda o şarkıyı benim kadar seven bir insan varsa ona bi göz kırparım en fazla.

Bi bu şarkıda, bi de şunda kendim tutamam, ben de söylerim.

Ps. Raindog ne güzel çalardı ikisini de. Gölge falan.

Kral

Disko kıralını izliyorum an itibariyle. Bolca editlerim bu postu muhtemelen;

1. Yılmaz Morgülü şu haliyle yolda görsem "Meraba zombi, ben dostum" derim yemin ederim. Nasıl garip bi insan olmuş fiziken ya. Ben kol damarlarım belirgin falan sanırdım ama pusar kalırım bu insanın boynundaki damarları gördükçe. (pusat vardı bi de, tutmadı sanki pek o?)

Şimdi de Okan'a tripkar pozlar takınmış, pek bi komik.

2. Nalan insanı yeni albüm çıkarmış, adı Demode. "Demode olan ne varsa bu albümde" gibisinden bi laf etti az önce. Psikolojik bi hazırlık bence. Albüm satmayınca "Demodeydi zaten, ehi" diyecek.

3. Oray eğin insanı var, onun hakkında hiçbir şey diyesim yok görüntüsü bile yetiyor sinir bozmaya.

4. Salim diye bi adam şarkı söylüyor şimdi.

Kendisi şimdiye kadar gördüğüm tartışmasız en keko şarkıcı. İsmail yk falan örnek almalı o derece.

Aa Bizi Çekiyo?

Özellikle talk show ve basketbol maçlarında çok rastladığım bi replik bu. Kamera izleyicileri çeker ya hani.

İki tane kanka kızı çekiyor mesela. Kamera onların üzerindeyken biri kendini şarkıya/maça kaptırmış kafasını bi o yana bi bu yana sallıyor falan. Diğeri daha uyanık ve şöhret sevdalısı; kameranın kendilerini çektiğini anlayıp yanındakine "Hişş bizi çekiyooo" gibisinden birşeyler fısıldıyor, triplere giriyor.

Öyle diyen insan sana sesleniyorum, ne kadar komik geliyorsun gözüme anlatamam. Ne bileyim farketmemiş tribi yapsana. Böyle uzaklara dalıp gidiyormuş pozları ver, daha karizmatik. Gerçi şimdi düşündüm öyle de çok yapmacık olur kesin.

Durumu farkettikten sonra el sallamaya falan çalışıyor bi kısmı. Ama kameraya, yani el salladıklarında bana el sallıyormuş gibi olacakları cihaza, değil kendilerini izledikleri monitöre el sallıyorlar. Lan şaşkın daha bi komik görünüyorsun öyle yapınca, haberin yok mu? Şaşkın demeyeyim gerçi. Aynı durumu ben yaşasam ben de monitöre el sallardım sanırım.
Bunun psikolojide bi tanımı vardır kesin.

20090321

Silah Vs. Fotoğraf Makinesi

Savaştaysan, silahını kullanırsın düşmanına karşı. Nişan alır, o meşhur gez-göz-arpacık doğrultusunu tutturursun.

Zamanında basarsan tetiğe, vurursun düşmanını bulunduğu yerden kaçamadan önce.


Zamanla savaştaysan, fotoğraf makineni kullanırsın düşmanın olan zaman karşısında.

Nişangahın vizördür bu kez, tetiğinse deklanşör.

Geç kalmadan deklanşöre basarsan, vurursun zamanı geçmesini istemediğin o anda...
Onu orda hapsedersin sonsuza kadar.


İki savaş uygulamada birbirine bu kadar benzer.
Sıra zaferi yaşamaya geldiğindeyse tamamen farklıdırlar birbirlerinden.


Birinde öldürürsün düşmanını.

Diğerinde ölümsüzleştirirsin.

Asansör

Şuan yaşadığım apartmana taşınalı 5 ay falan oldu, daha ilk kez biriyle asansör kapısında karşılaşıp seyahat süresinin izin verdiği ölçüde muhabbet edebildim.

Asansörde muhabbet etmenin hastası mısın diye sorarsanız hayır değilim diye cevap veririm.

Ama cidden garibime gidiyor. Apartman girişinde biriyle karşılaşıyorum. İki asansörün biri zemin katta, diğeri de onuncu katta falan oluyor mesela. Doğal olarak zemin kattakine yöneliyorum. Bi bakıyorum karşılaştığım insan diğerine yönelmiş. "Buyrun?" falan diyorum. "Yok ben beklerim" diyor.

Hani bu insanların tamamı karşı cinsten olsa, "ulan çok mu asansör fantezitörü bi tipim var" diye kendimden şüphe edeceğim. Zaten yok öyle bir şey. En üst kata çıkman taş çatlasa bir dakika sürer diyelim, napacaksın bir dakikada. Asansörü durdurayım desen kesin birileri kapıya vurup "Asansörü bırakır mısınıız?!" falan diye bağırır. Belki de senin durdurduğun asansör başka bir kattan çağrıldığında tekrar hareket ediyordur falan ayrıca. Neticede gereksiz bir eylem bence.

Zaten sırf kadınlar değil erkekler de aynı tavrı takınıyor. Tamam asansör kişinin özel alanının (böyle mi tabir ediliyordu) en çok ihlal edildiği yer falan ama en fazla otuz-kırk saniye ihlal edicem özel alanını. çok da hevesli değilim ayrıca özel alanına taarruz edip seninle asansörde baş başa kalmaya.

Beklemek istiyorsan beklersin onuncu kattan gelecek asansörü.

Hadi onu geçtim, iyi akşamlar vs. demesem yüzüme bakmayacak apartmanda karşılaştığım insanlar. İyi akşamlar diyince de boynuma sarılmıyorlar zaten. Yarım ağızla bi iyi akşamlar diyorlar en fazla.

Oturduğum muhit dağın başı falan da değil. Merkezi denebilecek bir semt, nezih olarak nitelendirilebilecek bir apartman sonuçta. E ben de öyle yabani bir insan değilim ne fiziken ne ruhen.

Anlamadım yani bi garip.

Apartman görevlisi çöp almaya geliyor; "iyi akşamlar, kolay gelsin" diyorum; "hebelep" gibisinden bir cevap veriyor ki cidden anlamıyorum teşekkür mü ediyor yoksa küfür mü.

Ankara'da yaşarken illa ki iki laf edilirdi apartmanda/asansörde karşılaşılan insanla. Apartman görevlisi çöp almaya geldiğinde kapıyı açmazdım çünkü kapıyı açınca en az yirmi dakika kitler kapının önünde muhabbet ederdi. Rekoru 45 dakika mı ne bu arada. Ev arkadaşım kazara kapıyı açıp bu muhabbete yakalanınca da çocuğu cepten arardım ki "Abi pardon telefon" bahanesiyle kısa kesebilsin bizimki muhabbeti.

Benim gözümde İstanbul insanı (okuyan/iş güç sahibi, senin benim gibi insanlardan bahsediyorum) Ankara insanına göre daha bi medeniydi burada yaşamaya başlamadan önce. Medeni demeyeyim de, şehir hayatı yaşamaya daha bi alışık gibiydi. (E bu da medeni demek zaten bi bakıma?) Neyse.

Zamanında şöyle bir şey yazmıştım biraz abarttığımı düşünerek. Sanırım kısmen doğru bir tespitmiş.

20090319

Anahtar

Elinizde görünüş olarak birbirinin aynı üç anahtar varsa ve bunların bir tanesi açmak istediğiniz kapıya aitse;

şanslı bir insansanız birinci denemede, akşam eve giderken trafik ışıklarında kırmızıya yakanma oranınız yüzde elli civarındaysa ikinci denemede, çölde coca cola olarak gördüğünüz serap aslında coca cola'nın kutup ayısıysa üçüncü denemede kapıyı açarsınız di mi?

En kötü şartta her anahtarı bir kez denemiş olursunuz.

Ben altıncı denemede açtım...

Doğru anahtarı bulana kadar yanlış anahtarlardan birini iki, diğerini üç kez denedim.

20090318

@

- Kimlerin e-mail adreslerinde @ kullanılmaz?
- Vejetaryenlerin

Happy Father's Day

Eski sayılır gerçi. Ama nasıl da keyifli.

20090316

With or Without You

Radyo Eksen'de dönüp duran U2 temalı gencturkcell reklamı acayip keyifli geliyor bana.

Şarkı zaten kaç gündür dilime dolandı, bir de az önce Levent'in kendi çaldığı yorumunu dinleyince orjinalini de dinlemek geldi içimden. (Levent seninki de güzeldi. Valla bak:))

Şu video da nasıl keyifli. Hayatında böyle unutulmaz bir an yaşamamış insanlar biraz eksik yaşıyor sanırım.

"and you give yourself away"

Çakma Masallar Serisi - 1

- Öz Oz Büyücüsü

Yaşasın Akvaryumculuk

Zaman zaman bir çoğu birbiriyle alakasız olan ve yine çoğu benim görevimle bire bir ilişkili olmayan çeşitli işlere koşturduğum orta ölçekli şirketimizde edindiğim tecrübelere bir yenisi daha eklenmek üzere: Akvaryumculuk.

Giriş katındaki ofise kurulan akvaryumdaki balıkların tamamının bir haftada telef olması sebebiyle yönetimsel bir değişikliğe gidildi ve akvaryum benim de bulunduğum ofis katına taşındı.

Söz konusu habitatta yaşanacak bir dahaki soykırıma bir sorumlu bulabilmek amacıyla yapılan araştırmalar sonucu mevcut su birikintisi içindeki çeşitli renk ve ebatlardaki yaklaşık 10 adet japon balığıyla birlikte bana zimmetlendi.

Gerçi bunda akvaryum alt ofise ilk kurulduğunda ilkokul yıllarında benim de akvaryumum olduğundan bahsedip mevcut balık cinsleriyle ilgili yüzeysel bilgiler vermemin de etkisi var.

Ama balıklarımın tamamının -kendilerini koca akvaryumdan dışarı, halının üzerine atarak- toplu intihar eylemi gerçekleştirmeleri sebebiyle akvaryum macerama babam tarafından son verildiğini bilmiyor tabi şirkette kimse.

Gözlerine lazer tutunca yem sanıp bi oraya bir buraya lazerin peşinden koşuyorlardı...

Sanırım balıkları intihara sürükleyen depresyonun başlangıcı bu oldu..

Ya da ne bileyim sürü psikolojisi olabilir, tepeden atlayan koyunu arkasındaki 300 koyunun takip etmesi gibi. Sürü psikolojisinin balıklar üzerindeki etkisini incelemek lazım cidden.

Şimdi düşündüm de, vicdanım rahatladı. Sürü psikolojisindendir o kesin. Salak balığın biri intihar etti diye diğerleri de peşinden gitti. Evet evet lazerle alakası yok bu işin.

Neyse. Az önce yeni balıklarımıza yem verdim. Fazla kaçırmamışımdır umarım.

Bi de o lazerlerden hala satılıyor mudur acaba?

Derdini Anlatacak Kadar

İngilizce'yi -ya da herhangi bir yabancı dili- ne kadar kullanabildiğini tanımlarken "Derdimi anlatacak kadar" şeklinde bir anlatımın ne kadar subjektif olabileceğini örnekleyesim geldi.

Benim nazarımda tek derdi iyi bir performans sergilemek olan Jenna Jameson kişisi birkaç kelimeyle idare edebilir pekala. "Oh yeah" falan dese yeter mesela. Gayet iyi anlatır derdini.

Ama mesela bi ara popstar yarışmalarından acıların çocuğu kıvamında fırlayan Bayhan Gürhan kişisinin derdini anlatacak kadar İngilizce bilmesi, kendisinin anadili (ki burda anadilini çok iyi kullanabildiğini varsayıyoruz) gibi İngilizce biliyor olmasıyla eşdeğerdir sanırım. Shakespeare eserlerini orjinal dilinde şakır şakır okuyabilir falan.

20090315

Kriz Dizi Sektörünü Vurmuş

Şimdi Avrupa Yakası'nın tanıtımını izledim. Binnur Kaya'dan sonra Ata Demirer de ikinci bi rolü, Adanalı amcayı oynamaya başlamış ya. Gülse Birsel'i de yakında bir rus, alman vs. rolünde falan görürüz allah bilir. (Hayır Gülse Birsel, bu bir iltifat değil. Öyle bir şey de yapma lütfen hiç çekilmezsin)

Acaba dizide iki rolü bir kişiye oynatma durumu ekonomik krizden etkilenen şirketlerin eleman çıkarıp kalan elemanlara üç kişinin işini vermesi gibi bir durum mu?

Yoksa ikinci rol için de bir rolün parasını alıyor mu bu insanlar?

20090313

13

Bu düşünceyi aklından geçiren çok insan olmuştur kesin.

Ard arda 2 aydır 13. cuma yaşıyoruz farkındaysanız.

20090312

Kişinin Halleri

İnsanları da katı, sıvı ve gaz olarak sınıflandırmak mümkün mü ki?

Katı: Sürekli bi ciddiyet, hadi onu da geçtim memnuniyetsizlik içinde olan insanlar. Yanında oturunca sen de gerilirsin, ne kadar neşeli olursan ol bi şekilde kaçar keyfin.

Sıvı: Samimiyetin suyunu çıkaranlar. Tanıştığınız günün akşamı sizi kanka ilan eder, konuşurken sürekli dürter, dokunur. 3oo yıllık ilkokul esprilerini "çok komiik" diye anlatır, anlattığına kendi güler.

Gaz: Öyle 2 lafla gaza gelenlerden bahsetmiyorum. İçinde bulunduğu ortamın şeklini alan, ortam "sıcaklığına" göre kendi tavırlarına, muhabbetine yön verebilenler.

20090311

20090310

Videobook

Facebook isimli social utility ilk patladığı zamanlar, 1.5 yıl önce falan, fazlasıyla gına getiren poke modasından sonra ortaya çıkan, "profilinize kimler bakıp iç geçirmiş" sazan grupları modasını tam kazasız belasız atlattık diye düşünürken pörtleyiveren olur olmaz herşeyin videosunu gönderme adetinden hiç hazzetmiyorum. (Ama bi paragraflık cümlelerden hazzediyorum)

Eskiden yoktu di mi facebook'ta video göndermek? son 2 aydır falan var sanırım. Cidden facebook ahalisi, video gönderme olanağınız yokken napıyordunuz siz?

"Fwd:fwd:fwd:ilt:fwd: Çok komiiiiik" tarzı e-maillerden hiç de farkı yok ki bu olayın.

Beğenmiyorsan kapat bildirimleri dersiniz, olabilir.

O yüzden, "Show less from X"

Bir de http://www.faceinhole.com/ mu ne öyle bir site var. Ve cidden şaşırıyorum ki o siteyi kullanan insanlar var arkadaş listemde.

20090309

Dengeli Beslenme

Önemlidir.

E: Hadi yemek söyleyelim
B: Ne yesek?
E: Mc Donalds
B: I ıh Dominos
E: Pizza yoruyor beni, Mc Donalds
B: Daha dün Mc Donalds'dan yedim, dengeli beslenmeliyim
E: Abi sen yanlış anlamışsın dengeli beslenmeyi

USD

Ekonomimizi geçtim, hayatımızı endekslediğimiz ve yükseliş rekoru kıran para birimi Amerikan Doları'na "A.K. Doları" diye hitap edesim var artık.

Kısaltmanın açılımını yaparsınız içinizden.

Çay Kaşığı

Çok iyi anlaşamadığım, mecburiyetten muhatap olduğum insanların ortak özelliklerinden biri de genelde çay, kahve, vs. içecekleri “şakkıdı şukkudu” efektleri eşliğinde kaşığı kupaya/bardağa çarpa çarpa karıştırıyor olmaları sanırım.

Ama genelleme yapmak için biraz daha gözlem yapmalıyım çay-çay kaşığı-insan üçgeninde.

20090308

Tercih meselesi

Hayatımdaki insanların beni direk bu sözlerle olmasa da "Ya ben ya x" durumunda bırakıp seçim yapmaya zorladığı zamanlarda mecburi tercihimi o x'den yana kullandım hep.

Neyse ki çok başıma gelmedi bu tercih meselesi. Bundan sonra tekrarı olursa da seçimlerim yine aynı doğrultuda olur sanırım. Ailem beni böyle bi duruma sokmadıkları sürece ki onlar da sokmaz zaten.

Çünkü böylesine keskin bir tercih vermeye zorluyosa bir insan, kesinlikle anlayışsızdır. En azından bana karşı anlayışsızdır benden böyle bir tercih yapmamı beklediği için. Tüm uzlaşı yollarını kapamıştır.

Şapşal

Yeşimcim, hayatıma renk katıyorsun

Y (12:09):sapsalcim
Y (12:09):orda misin
Y (12:09):ben caddeye gidicem
Y (12:09):gelsene dicektim
Y (12:10):ama bana ulasamazsin ki
Y (12:10):telefonumu unutmusum muzeyyende

20090307

Kıskançlık

Takip ettiğim bloglara eklenen yeni postları okurken postun yazılma zamanı gece yarısından çok sonra, sabaha karşı falansa o blog sahibini kıskanıyorum benim mecburen uykuda olduğum zamanlar kendisi uyanık olma lüksüne sahip olduğu için.

Gece yarısından sonra uyanık kalıp oturmayı çok severim.
Kalabalığı, karmaşayı da severim aslında. Işığı, aydınlığı severim.

Ama neden bilmiyorum, sanırım daha bi bana ait gibi geliyor gece yarısından sabaha kadar geçirdiğim saatler.

İstisna mekanları saymazsak etrafta pek kimse olmaz. Kuş sesi, rüzgar sesi gibi doğaya ait sesler baskın olur sabah duyduğun motorlu taşıt ve insan seslerinin aksine.
O süreyi kendinden başka pek kimseyle paylaş(a)mazsın.

Sanırım o yüzden.

Posta Kodu

Posta kodu gönderinin adrese daha kolay ulaşmasını sağlar vs. denir ya. Sanırım yok öyle birşey. Şirketin posta kodunu bilmiyorum ve bi türlü de öğrenme zahmetine girmiyorum.

Yurtdışından bir gönderi geleceği zaman da kurye şirketleri, ki özellikle DHL, inatla posta kodumuzu sorduruyor. Ben de herseferinde birbirine yakın ama farklı posta kodları atıyorum kafadan. Gecikmesiz, sorunsuz ulaşıyor gönderi bana.

Posta kodunuzu bilmiyorsanız ama yazmanız gerekiyorsa stres olmayın yani. Atın kafadan.

20090306

Batmaya Mahkum Firma İsimleri v. 1.0

- Karga Kılavuz Hizmetleri Ltd. Şti.

Fan Club

Facebook ya da başka bir platformda "xyz fun club" gibisinden gruplar oluşturan şuursuz insanların dünyanın en gerzek insanları kategorisinde çok üst sıralarda yer aldığını düşünüyorum.

Beceremiyorsanız kullanmayın İngilizce falan.

20090304

News Feed

Buro was tagged in a life

20090303

Sultans of Swing

Akşam eve dönerken radyodan kulağıma geliverince ne iş stresi, ne de günün yorgunluğu kaldı eve gidince yüzleşeceğim.

Aklıma Ankara günleri gelince gülümsedim. Bir kısmı -Zodiac'ta olmadıkları zaman- şurda ikamet eden Ankara Tayfası'nın hepsini teker teker özlediğimi farkettim. Daha eskileri düşünmeyeyim bile.

Şarkı çabuk bitti. Yol da.

Yeşil de fena durmadı.

20090302

Telefon

Evdeyken telefonda konuştuğum zamanlar oturduğum yere alabildiğine yayılmama karşın
iş yerinde telefonda konuştuğum zamanlar masamdan kalkıp odada gezindiğimi farkettim.