20100331

SAP

Adayda aranan kriterler arasında "SAP kullanabilen" maddesi olan bir iş ilanına "erkekleri parmağımda oynatırım" minvalinde bir ön yazı ile başvuran kadınlar oluyor mudur acaba?

Stres - Huzur

Toprakla uğraşmak stresi alıyor diye farmville, akvaryum insanı dinlendiriyor diye fishville oynuyorum. Hala tık yok.

20100330

Summon Yolcu

Dolmuş şoförleri Orda Dünya'da falan yaşıyor olsalar, kendilerinden başka kimsenin tutturamayacağı bir ritmde korna çalmak suretiyle "summon yolcu" büyüsü yapmaya çalışan büyücüler olarak gezinirlerdi etrafta.

20100327

Şarkı

Zamanında Hande Yener söylese ne güzel olur gibisinden bir şarkı sözü yazmışım. Fena da olmamış aslında. Şöyle;

sen beni hiç sevmemiştin
tezgahtarsın demiştin
kucağıma çocuğu bırakıp gitmiştin
meğer sen ne dingilmişsin

bak şimdi oldum ünlü
peşimde erkekler sürü
sen dön arkanı yürü

bana kırmızı etek çok yakışıyor
gören erkekler coşuyor
her albümüm milyon satıyor
sana avcunu yalamak düşüyor

ben artık özgür kadınım
50 bulmak için elimi sallarım
sevgilide bulurum çocukta yaparım (bu kısım türkçesi kıt matbaacı tarafından albüm kartonetine yanlış yazılacaktır.)

20100319

Militan Kediler

Kedilerin bana karşı gizli bir örgüt kurdukları konusunda neredeyse hiç şüphem kalmadı artık.


Söz konusu örgütün içimize sızmak için kullandığı casus da tabi ki Rufus.

Ve görüyorum ki kediler sandığımdan da akıllılar, çünkü ilk hedef olarak iletişim ağlarımı çökertmeyi, dünyayla bağlantımı kesmeyi seçmişler.

2 hafta önce televizyonumun kumandası Rufus tarafından yere düşürülerek bozuldu. Daha doğrusu Rufus tarafından defalarca yere düşürülmeye 2 hafta öncesine kadar dayanabildi, sonra iflas etti. İki haftadır akşamları zap yapıp değişen gündemi (Bihlül napmış, Yemekteyiz'de kim kime çemkirmiş, Yeteneksizsiniz'de bu hafta kim favori, falan) takip etmeme engel oluyor kumandasızlık.

Geçen hafta da bilgisayar başında oyun oynarken aniden internet bağlantım kesildi. Modemi kontrol etmek için koridora çıkar çıkmaz Rufus'u yerde uzanmış, ağzında modemle bilgisayarımı bağlayan kablonun parçalarıyla bana mel mel bakarken yakaladım. Resmen internet omurgamı sabote ediyordu. Neyse ki usb adaptörü buldum da evden bir yerden, kablosuz giriyorum internete. Ama o da çok verimli olmuyor.

Ondan 2-3 gün sonra, bir akşam eve geldiğimde ikinci hattımı kullandığım dandik telefonumun sarj aletini kafası gövdesinden ayrılmış, halının üzerinde yatar bir halde buldum. Tabi ki Rufus'un işiydi. Ve ne yazık ki o telefon Çin'den gelen dandik telefonlardan . "İnce uçlu şarj aletiniz var mııı" diye sorunca hemen bulunacak cinsten bir şarj cihazına sahip değil.

Bir kaç gün önce de, yine eve gelince yerde yılan gibi bir şey gördüm. Sonra anladım ki yılan değil, Nokia şarj aletinin kablosunun bir kısmıymış. Onu da bu uğurda şehit verdim.

Ama cidden yılana benziyor gerektiği şekilde koparılırsa.

Akşam eve gittiğimde Rufus'u harddiskimi kopyalarken, odama dinleme cihazları falan yerleştirirken yakalamaktan korkar hale geldim artık.

Biliyorum beni en savunmasız anımda yakalayacaklar. O yüzden hep tetikte kalmaya çalışıyorum artık.

Jetonum da yeni yeni düşüyor daha, Rufus'un ben yatarken yüzüme yüzüme atlaması oyun istemesinden değilmiş. Bir nevi intihar saldırısıymış benim oyun sandıklarım.

Aslında anlamalıydım, Rufus savunmasız görünüp onu evime almamı sağladı, kendine iyice
alıştırdı.


Pudra'nın yorumu üzerine ek:

20100318

Kolpa Kahraman

Kahraman Bakkal Kolpa çıktı.

Dün akşam sevine sevine girdim bakkaldan içeri. Baktım daha sigara satmaya başlamamışlar ruhsat prosedürü sebebiyle. Girmişken elim boş çıkmayayım diye çikolata aldım ben de.

Arabayı da parketmiş bulundum. Tırıs tırıs yürüdüm yine Şok'a.

20100316

Kahraman Bakkal

Apartmanımızın altında neredeyse bir yıldır sadece tabelası duran market bugün açılmış. Sıfatı market aslında, daha ziyade bakkal gibi. Ama gönlümdeki yeri 7M migrostan daha yukarıda şu an, o ayrı.

İşten eve dönerken markete uğramaya, evde sigaram bittiğinde çıkıp sigara almaya fazlasıyla üşenen bir insan olarak bir yıl kadar önce apartman altındaki boş dükkana o market tabelası asıldığında nasıl bir haz duydum anlatamam. Hatta 13. kattan sepet sarkıtmak için kaç metrelik bir ipe, sepetin uçuşmaması için ne kadar ağırlığa gerek duyduğumu falan hesaplamıştım kabaca.

Sepet sarkıtma işi üşengeçliğimden değil ama. Geçmişe özlemden, nostalji yaşama isteğimden sadece. "Bakkal amcaaa!" diye bağıracaktım sepeti sarkıttıktan sonra. Gerçi 13. kattan bağırmaya uğraşamam ya. Cepten ararım işte. (Gelenekselliğin teknolojiyle sentezi).

Neyse işte. Hayallerim suya düşmüştü. Bunca zamandır dükkanda hiç hareket olmayınca da ümidi kesmiştim marketten, ne yalan söyleyeyim.

Az önce işten eve dönerken gördüm, market açılmış. Öyle sevindim ki, Küçük esnaf olma sevdasındaki maaşlı çalışanlardan biri olarak marketi kendim açsam bu kadar sevinmezdim herhalde.


Bu arada, 50 metre ip yetiyor.

Sifre

Da Vinci'nin şifresini öğrendim.

Sonra gittim adamın maillerini, facebook hesabını falan kurcaladım.

20100315

Tavuk Mu Reklamdan Reklam Mı Tavuktan?

Sözlüğe de yazdım, buraya yazmadan duramam.

Lütfen birileri Şenpiliç yetkililerine tavuk reklamı yapıyorlar diye reklamlarında oynattıkları insanları tavuk gibi gıdaklatmak/tavuk gibi oynatmak zorunda olmadıklarını açıklasın. Zuhal Topal zaten yetiyor da artıyordu, bir de Saba Tümer eklenmiş son reklamlarına.

Hadi 1-2 sene önce dönen reklamlarında fırında pişen tavuk önünde ritüel gerçekleştirircesine; tavuk jest, mimik ve hareketleri eşliğinde "şili bom bom bom" diye diye maaile dans etmelerini "yazık, eti geçtim tavuk bile zor giriyor herhalde evlerine" diye anlayışla karşılamıştım kendi adıma.

Geçen yıl dönen, Zuhal Topal'ın mutfakta tek başına tavuk dansı yaparken kızına yakalanan anne karakterine de "yazık, bütün gün Zuhal Topal'ın programını izlemekten bu hale geldi zaar" diye anlayış göstermiştim de, her yıl daha kötüye gidiyor firmanın reklamları.

üçüncüharf beşinciharf

Mühendis olmamdan mütevellit iyi kötü bi analitik düşünme kabiliyetim, pratik zekam var çok şükür. Ya da bunlar zaten var olduğu için mühendisliği seçtim, eğitimim sırasında da biraz daha gelişti bu özellikler.

Sebep-sonuç ilişkisi şu an çok önemli değil de, öyle bi durum var ki pratik zekam apışıp kalıyor her seferinde:

Çağrı merkezleriyle (özellikle bankalarınkiyle) muhatap olduğum zamanlar görevlilerin kimlik bilgilerimi doğrulatmak için annemin kızlık soyadının x. ve y. harflerini sorduğu o an.

Kitlenip kalıyorum resmen, hayatta kafadan söyleyemiyorum. Alelacele bir kağıda annemin kızlık soyadını yazıp ordan sayıyorum x. harf bu y. harf bu diye.

Elimin altında kağıt kalem yoksa daha da beter,

"See, bir; oooo iki, yee 3. Hah! 3. harf Y! aa dört, dee beş. Hah, yaşasın. 5. harf de D!" diye çağrı merkezci kızın suratına sayıp öyle cevap verebiliyorum.

Benim bu cevabımı aldıktan sonra çağrı merkezci "Teşekkürler, kimlik bilgilerinizi doğruladık. Ancak zeka yaşınızı da doğrulayabilmemiz için ilgili mercilerden alınmış, akli ehliyetiniz olduğunu belgeleyen bir rapor göndermenizi rica ediyoruz" dese inanın kırılmam kendisine.

Hayır her seferinde üçüncüyle beşinci harfleri sorsalar tamam, önceden bi hazırlık yaparım, ezberlerim falan ama öyle olmuyor ki. Sayısal loto çekilişi sunuyormuşçasına "Eveet, bakalım bugünün şanslı rakamları hangileriymiş?" diye bekliyorum soru sorulana kadar. Bekledikçe geriliyorum. "Kriz yönetirken soğukkanlı olmalısın" diye kendimi telkin etmekten bitap düşüyorum.

Gerçi onlarda da suç var. Bir keresinde yine malum harfleri sordu çağrı merkezci. Telaş içinde cevap verdim.

I ıh, dedi. Yanlış.

Tekrar cevap verdim. Yine yanlış.

Önümde annemin kızlık soyadı yazılı, ordan bakıp söylüyorum ve hala yanlış diyor. Kendimi open book sınavda cevabı kitapta yazan soruya yanlış cevap veren salak öğrenci gibi hissetmiştim yemin ederim. Sonra anlaşıldı ki sisteme yanlış girilmiş annemin kızlık soyadı. O zaman da sınavda "hocam bu soru yanlış" itirazında haklı bulunan öğrenci gibi gururlanmıştım niyeyse.

Bankanın sistemlerinde annemin kızlık soyadı ise şöyle görünüyordu: Anne. Evet sevgili banka. Annemin kızlık soyadının anne olması çok mantıklı değil mi?

Neyse işte. Bi çözüm bulmalı. Ne bileyim, verdikleri kredinin reklamlarını dinletmek için "Şu an tüm operatörlerimiz diğer müşterilerimize hizmet vermektedir" bahanesini kullanarak bekletirlerken "Bu arada az sonra annenizin kızlık soyadının beşinci ve yedinci harflerini soracağız." falan da desinler, biz de ona göre yapalım hazırlığımızı.

Bak, nasıl da pratik zekalıyım. Hemen buldum bi çözüm.

20100312

Dizi

Türk televizyon tarihinin "4 bölümden sonra yayından kaldırılan programlar" grubuna eklenecek yeni programı açıklıyorum:


Türk Malı adlı dizi.


Show TV'de başlayacakmış. Tavsiye ederim izlemenizi, sonra isteseniz de izleyemezsiniz muhtemelen.

Asparagas

Haiti'ye yardım için kolları sıvayan Haluk Levent, gerçekleştirdiği halk konserinden hiç gelir elde edemeyince hevesi kursağında kaldı.

Paradosetamolx

Sabah yeni uyanmanın verdiği şaşkınlıkla antibiyotik yerine 500 ml parasetamol barındıran grip ilacı içince şaşkınlığım daha da arttı. İlaçların yanına yaklaşmıyorum şimdilik, artan şaşkınlığımla yine yanlış ilaç alıp bi paradoksa sürüklenmemek için.

20100310

Uzay Dikiti

Uzay çağı diyoruz; 3G, netbook, smartphone, pda diyoruz; artık iletişim çok kolay falan diyoruz ya. Hepsine inancım kayboldu bugün, hem de bir anda.

Bizim üretim müdürü, Murat Abi geldi bi ara yanıma. Yurtdışından kutulu halde getirttiğimiz bazı ürünlerin kutularının bir kısmı zarar görmüş, yeni kutulara ihtiyacı varmış.

Şöyle başlattı diyaloğu:


- Ben burda yaptırmayayım kutuları, ilk çıkacak ürün yüklemesinde fazladan biraz kutu isteyebilir misin? İstediklerimin listesi aşağıda var.

- Tamam, sen listeyi mail at, isterim ben yurtdışından.

- Yalnız liste biraz büyük. Üretimdekiler öyle not almış. Bi ara aşağı gelip kendin yazamaz mısın istediğimiz adetleri?



Pek anlam veremedim de, iyi bari dedim. Akşama doğru uğrarım.

"Büyük derken?" sorusunu kendime sorduğumda en mantıklı açıklama olarak dosya boyutunun çok büyük olduğu, mail atarken problem çıkardığı falan geliyordu aklıma.

Az önce, ben aşağı inmeden Murat Abi geldi tekrar. "Al, liste bu" diye. Baktım bi listeye.

Postun ilk cümlesinde bahsettiğim teknolojik cihazlar var ya. Unutun onları. Bırakın onları, benim 80 gram A4 kağıt teknolojisine bile inancım kalmadı listeyi görünce.

Bilgisayarda bi word/excel dosyasına aktarmayı çoktan geçtim. A4'e elle yazmayı da geçtim. Papirüse yazsalar daha kullanışlı olurdu liste, yemin ederim. En azından katlayıp cebimde falan taşıyabilirdim.

Fotoğrafta da görüyorsunuz zaten. Liste bu. Gazoz kutusunu da özellikle yanına koydum ki ebatları hakkında daha net bir bilginiz olsun. Eserimiz yaklaşık 6 kola kutusu yüksekliğinde. (kendimi öylesine adapte ettim ki metrik sistem, imperial sistem falan da kullanmıyorum artık) Hem kuzey hem güney yüzlerinde çeşitli yazılar mevcut. Yer yer belli belirsiz rünik süslerle de görsel açıdan zenginleştirilmiş, fotoğrafta farkedilmiyor onlar.

Liste demek yanlış olur aslında. Bir anıt bu adeta. Bir dikit, yüzyılların yorgunluğunu üzerinde barındıran bir abide sanki.

Nasıl desem, Sultanahmet'teki dikilitaşın yanına bunu da koysan, vallahi sırıtmaz. Turistler bununla da fotoğraf çektirir. Japon turistler sağlamlığına, Fransız turistler estetiğine hayran kalır falan.

Ben bu listeyi bahçede, toprağın altında falan bulmuş olsam, "Oha, Orhun Yazıtları'nın dördüncüsünü buldum. Hem de Kayışdağı'nda!" diye naralar ata ata ilgili kamu kuruluşlarını arardım.

Neyse ki ben bulmadım, Murat Abi getirdi de listeyi; içimdeki Indiana Jones açığa çıkmadı.












AVM

Karar verdim, alışveriş merkezlerinin -varsa- en güzel yanı kapalı otoparka sahip olmaları, içlerinde bulunan sinema salonlarının temiz olması falan değil.

En iyi yan; Bershka, Stradivarius ve Pull and Bear üçlüsünün birbirlerine çok yakın konumlandırılmış olmaları kesinlikle.

Birinden çıkıp diğerine girerken, sonra o son çıktığınıza geri dönerken tüm kompleksi yürümeniz gerekmiyor en azından. Gerçi her alışveriş merkezinde de böyle mi emin değilim. Ama benim gözlemlerim bu yönde. Zaten yanlış bilmiyorsam aynı grubun elemanları bu üçü.

Bana kalsa yollarını bilmem de, sevdicek sağolsun işte.

Ah, bi de Mango ile Zara da bu üçünün yamacına yerleşse, bu beşli yan yana dizilip Voltran oluştursa.





Ha, yan yana olmasalar nolurdu? Seve seve yürürdük alışveriş merkezini boydan boya. Orası ayrı.

20100303

Yaşlı Kelebek

Dünyanın en yaşlı kelebeği olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye hak kazanan 2 günlük Sevgi Kelebek, uzun yaşamın sırrını açıkladı.

Muhabirimizle yaptığı röportajda hala dinç olduğu gözlerden kaçmayan Sevgi Kelebek "Ne kanatlarımda, ne eklemlerimde bir sorun var. Hafızam da gayet yerinde. Doğduğum günü hatırlıyorum, sanki daha dün gibi" diyerek kendisinin yarı yaşındaki kelebeklere adeta taş çıkarttı.

Uzun ömrünün sırrını "Sağlığım için her gün bir diş sarımsak yiyorum. Biraz koku yapıyor ama sağlık hepsinden önemli" cümleleriyle özetleyen kebelebek, gençlere de aynını yapmalarını tembihledi.