20091125

Teşekkürler Turkcell

Turkcell, birlikte geçirdiğimiz onuncu yılın hediyesi olarak yıl dönümümüzde yapacağım görüşmelerden ücret almamayı layık görmüş bana.

Ne var ki geçen hafta telefon hattım öyle garipti ki kendilerinin konuyla ilgili gönderdikleri bilgilendirme mesajı ücretsiz görüşme yapabileceğim günden üç gün sonra ulaştı elime.

O da Rufus'un telefonumu düşürüp gövde ve pilin birbirlerinden ayrılmasına sebep olması, haliyle telefonumun kapanması suretiyle.

Telefon kapanıp açılmamış olsa, Turkcell'den ve daha nice insandan gelen mesajları belki de 11. yılımızın sonunda okuyabilecektim.

Vaziyet

Buro: En iğrenç facebook statusunu bulmuş olabilirim.
Nazlı: Meraklandım.
Buro: Buro is attending tuttending
Nazlı: Olm bulduğun şeyi küçümseme, bu dünyanın en iğrenç şeyi.

20091124

Ezik Şerit

Trafikte sağ şeritten gitmeyi gururlarına yediremeyen bir çok (çok derken nerden baksan toplamın %60'ı) insan var, buna eminim.

Çoğu zaman üç şeritli yolun en boş şeridinin en sağ şerit olmasının, bu şeritte önünüz bomboşken kapatıp sol şeritte gidebileceğinizden çok daha hızlı ve rahat gidebiliyor olmanızın başka bir açıklaması olamaz zira.

Psikologlar, sosyologlar ve konuyla ilgili donanım sahibi diğer insanlar bir araştırma yapsın rica edeceğim.

Sonuçları açıklasınlar, ben de "ben demiştim" diyeyim.




Tabi müşteri avındaki taksi, minibüs ve otobüs şoförlerini değerlendirme dışı tutuyoruz.

20091122

Mobil Bir Aygıt

Msn'de mobil bir aygıtla oturum açmak çok saçma bence.

Mobil aygıtın peşinden mi gezip duracam Msn'de birşeyler yazmak için.

20091120

Raf

Mutfak rafında/dolabında yer kazanmak için bir kupanın üzerine daha büyük bir kupayı yerleştirmek hiç akıllıca bir çözüm değil.

Büyük kupayı alırken altında küçük kupa olduğunu unutup küçük kupayı yere düşürmeniz çok olası.


Ben yapmadım zaten, öyle yazayım dedim. Siz de yapmayın diye.

Newsfeed

hurriyet.com.tr falan olsa "Facebook da domuz gribinden nasibini aldı" başlığı altında yazardı bu bilgiyi.

Facebook'un garip application'ları arasına domuz gribi olma riskimizi ölçen bi test de katılmış.

Yakında suggestions kısmında "Ayşe de domuz gribi, belki beraber doktora gidersiniz" gibisinden öneriler çıkarsa şaşırmamalı.

20091119

B.D.M

Ankara'da, Çetin Emeç üzerinde "Düşünce Merkezi" diye bi tabelaya rastlamıştım geçen yazki ziyaretlerimin birinde.

Merkeze "Meraba, biz düşünmeye gelmiştik" diyen çok insan gelmiş, merkez talebi karşılayamamış olacak ki "Bilimsel Düşünce Merkezi" olarak değiştirmişler tabelayı.

"Bari boş beleş insanlar gelip düşünmesin" diye düşündüler herhalde.

20091118

Reklam işini yanlış anlamak.

Sonuçta bu da yöntem tabi, ama reklam politikasını sunduğu ürünlerin/hizmetlerin ikamelerine bok atmak olarak belirleyen markalar sahiden de çok ucuz görünüyor gözümde. Dünya markası olsalar, dünyanın kalitesine sahip olsalar da değişmiyor bu önyargı.

Örnek verelim;

Defacto'nun reklamlarında sürekli kot pantolonlara atıfta bulunması.


Hayır ben olsam, önce kendi markama bakarım, -de facto olarak yazıldığında farklı anlamları olsa da- defective, defect falan çağrıştırıyor insana direk. En azından bana.

Tabak

Öğlen yemekhanede yemek alırken benmari önüne koyduğum tepsim içinde barındırdığı biri dolu olmak üzere toplam dört tabakla beraber devrildi ve ben yine şunu dedim:

Döktüm.

20091117

Para

Amerika'da çalışan Türkler paraya para demiyorlarmış.




Money diyorlarmış

Seyreltik Göz

Son 10 gündür falan gözüm hiç olmadığı kadar sık seğiriyor. Hiç olmadığı kadar derken, günde 3-4 kez falan. Baya da şiddetli sayılır.

Ya biri beni anıp duruyor, ki öyleyse bu kadar uzun süre seğirmesine ancak annemin birilerine doğumumdan itibaren beni anlatıyor olması falan sebep olabilir, ya da bir sağlık problemim var.

İnternetten bi bakınayım bari, göz seğirmesi nelere hikmetmiş.



Başlıkla post arasında anlam bütünlüğü olmadığını ben de biliyorum.

20091113

Renk

Rufus geldi, hayatıma renk kattı.


O geldiğinden beri elimden kolumdan kırmızı çizikler eksik olmuyor.

c/f

Cool ve fool kelimelerini birbirlerinden yalnızca birer harf ayırıyor ya. Birini yazayım derken pekala diğerini de yazabilirsiniz.


Belki de o yüzdendir insanların cool takılayım derken çoğu zaman fool durumuna düşmesi.


Çok Türkçe dışı bir anlatım oldu ya neyse.

Akvaryum

Ne zaman akvaryum lafı geçse biri illa ki çıkıp "Akvaryum dinlendirir" der ya.

Bi bana kısmet olmadı heralde akvaryumun dinlendirmesi olayı.

İlkokulda mıydım neydim, artık babam beni bahane edip kendi zevkini tatmin etmek için mi, küçük yaşta sorumluluk almayı öğreneyim diye mi, yoksa üç kişilik çepçekirdek ailemiz azıcık kalabalıklaşsın diye mi bilmem, akvaryum alıp gelmişti.

5-6 çeşit balık vardı içinde. En başta da gözümde "akvaryumların hamsisi" rütbesinde bulunan lepistesler vardı. Akvaryum balıklarının en ucuzları bunlar sanırım. Sonra uzun kuyruklarıyla kılıç balıkları, hakikaten şık görünen melek balıkları, "eh, bunlar da burda dursun da akvaryumu temizlesinler bari" kontenjanından yararlanarak akvaryuma girip ebleh ebleh gezen çöpçü balıkları falan vardı.

İlk günkü gibi kalsa akvaryum, ne güzel olur hayat.

Ama lepisteslerin tavşanlarla yarışacak hızda üreyebildiklerini anladığımız an bizim için akvaryumun dinlendiriciliği son bulmaya başladı.

Hala hatırlıyorum, bi gün doğurmaya başladı bi tanesi. Ben de ilk kez şahit oluyorum bu olaya, nası sevinçliyim. Bi de tüccar kafasıyla "Bi balıktan 10 tane daha çıktı, oha bire on" keyfi de yaşıyordum sanırım, yalan yok.

Yetişkin balıklar yavruları yemesin diye babamın anneme verdiği "başlarında dur, yeni doğan balık oldukça küçük havuza alırsın" talimatı yüzünden annem gözlerini dikmiş balıkları izlerken bi ara bi yanık kokusu sardı evi.

Annem çaydanlığı ocakta unutmuştu balıklar yüzünden. Gitti güzelim çaydanlık. Annem de balıkların başından çekilip gitti zaten sonra, 3 balık için demlik gitti diyerek.

Bi süre daha aynı hızla üremeye devam etti lepistesler. Her doğumda "aman yavruları yemesinler" stresi.

Bi yerden sonra biz de bıraktık gittik artık. En azından yemden kara geçerim diyip ilgilenmedim hiç yeni bebek doğumlarıyla.


Sonra akvaryumda balık harici organizmalar türedi, bana evrim teorisinin gerçek olabileceğini düşündüren. Bakımsız kalan balıklar temizlikçi kadın olmuşlardı belki de akvaryumlarını temizlemek için.

Akvaryum maceram bi süre sonra balıkların toplu halde halıya vurarak intiharıyla son buldu. Hepsi birlikte akvaryumdan halıya nasıl atladı hala aklım almaz pek.


Geçen yıl da şirketteki akvaryumun başına beni dikmişlerdi işte. Sonra noldu? Gümrükte mal var, benim aklımda balıkların yaşayıp yaşamadığı var. O akvaryum da balık sabunu yapmak için kullanılan gaz odası gibiydi resmen, 3 parti balık katliyamı yaşandı içine tüm engelleme çabalarıma rağmen.

Balıklara üzülüyordum tabi de, bi de "bi balık bakmayı beceremedin" etiketi yemenin stresi vardı üzerimde.


Ee akvaryum, hani dinlendiriyordun?

20091112

Reklamın Dıdısı

"Reklamın iyisi kötüsü olmaz" lafı anonim midir, yoksa sahibi belli midir araştırmadım ama bu cümleyi ilk kim kullandıysa dünyanın en loser reklamcısıydı ve başarısızlığına kılıf uydurmak için böyle bir yola başvurdu bence.

Mesela sırf şu Dilber Hala'lı reklamlar yüzünden ömür billah D-Smart abonesi olmamak için kendi kendine söz vermiş bir insanım ben. Abone olsam en güzel filmde bile sahnede bir anda Dilber hala belirip yaydıra yaydıra "Ben filmimi goruuğğm beğenen izler, beğenmeyen başka kanala zap ediip gider" falan diyecekmiş gibi gelir.

Ki sırf reklamı yüzünden kullanmadığım başka ürünler/hizmetler de var.


"İyisi kötüsü olmaz" sloganı genelde "Akılda kalıyo sonuçta" destek cümlesini getiriyor ya arkadan, ona da ayrı bi sinir oluyorum.

Kötü/itici bir şey akılda kalsa ne faydası var? Hatta mümkünse hatırda kalmasın, çünkü genelde hatırlayana zararı oluyor.

Nuri Alço gazozuma ilaç atıp beni bayıltsa ve gece istemim dışında ahenkli saatler yaşasak mesela; bu olay -ilacın etkisinde geçen saatlerimi saymazsak- hayatım boyunca hatırlayacağım kötü bi anı; Nuri Alço da hayatım boyunca unutamayacağım "pis adam" olur gözümde.

Ee, kötü ama akılda kalıyo. İyi bir şey mi?

Gerçi Nuri Alço bu eylemle markalaşabilir. Kullanılmayan marka.

Sivri

Şurda da belirttiğim üzere, yaz bittiği halde sivrisinek görmek nerdeyse Mayıs ayında ağaçların çiçeklendiğini görmek kadar mutluluk veriyor bana.

Bu mutluğu dün gece bana tekrar yaşatan sivrisineğe teşekkür eder, Erman hala öldürmediyse kendisine uzun -en azından kış sonuna kadar- ömür dilerim.

Reminder

"Güldalım" kesinlikle güzel bir iltifat/hitap şekli değil.

Detay

Sosyal mesaj gibisinden.





FM

Arabadayken dinlediğim iki radyo var. Haliyle arabadan indiğim anlarda da o radyolar açık kalıyor.

Ama arabaya binip radyo tekrar açıldığında bazen frekans 96.2 ya da 94.5'i gösteriyor olsa bile gelen yayın Kral FM'e ait oluyor.

"Senin yerin burası" gibi bir işaret midir, anlayamadım.

National Confusing

İsviçre'yle İsveç'i karıştıranı anlarım da, Danimarka'yla Hollanda'yı niye karıştırır insan inatla?

20091111

Kedi Bakımı

Şu Rufus'a baktığım kadar kendime baksam şimdi Kıvanç yerine ben oynuyor olurdum Beren'in karşısında.

20091110

Genel

Şmdiye kadar yaptığım en sığ genellemelerden biri olabilir bu:

Bir insanın çeşitli platformlarda kullandığı rumuzu "ruh pastası" ise o insan kesin şişmandır.

13

Track 13: Full İhtişam

Arabada Serdar dinlemişliğimiz de var.





It should have been Deer, not Dear

Aklımdakini yazmak için sayfayı açtım ve yazdığım ilk kelime yazmak istediğimden tamamen alakasız bir şekilde "Dear" oldu. Tamamen istem dışı.

İş icabı irtibatta olduğum insanlarla fazla e-mail trafiği yaşıyorum sanırım.

20091109

Domuz Gribine Türk Yaklaşımı

Domuz gribi aşısını Türkler de üretseydi aşının adı ne olurdu?

Domuz Gripini

Meşe Odunuyla Dövme Eşiği

Gayet sakin tabiyatlı bi insanım, daha önce de yazmışımdır muhtemelen. Ama bazı cümleler var ki, ağızdan çıktığı an sözün sahibinin bir yanağına Medyum Memiş'in Keto'ya attığı tokattan, diğer yanağına da Sevda Demirel'in Hande Ataizi'ne attığı tokattan atasım geliyor.

Hepsi aklıma gelmez şimdi ama sıralayalım cümlelerin birkaçını:

1. Ankara'nın en güzel ya...

Bu ekstrem bi durum. Daha cümle bitmeden tokatlamak gerekiyor ki ne büyük hata yaptığını anlasın, cümleyi bitirip "eki eki" diye gülemesin.

2. Büyük takımlar aldıkları kupalarla, küçük takımlarsa büyük takımları yenmekle övünürler: Pele olsam kramponumu çıkarıp poposuna fırlatırıp bu lafı edenin. Platini olsam "dilim tutulaydı da söylemeyeydim" derim.

3. Moda insanın kendine yakışanı giymesidir:
Sana hiçbir şey yakışmıyorsa iki seçeneğin var o zaman. ya modaya uyamayacaksın, ya da çıplak gezeceksin.

4. Reklamın iyisi kötüsü olmaz:
"hakan nonoşmuş, beni ellemeye kalktı" diye reklamını yapayım da bi gör, olur mu olmaz mı.

Yazmaya başlamadan önce daha güzel örnekler vardı sanki kafamda. Böyle anlatınca komik olmuyo.

Umut

İnsan (en azından ben) çok istediği şeyler konusunda bazen ne kadar saf olabiliyor.

2003 falandı sanırım. Ankara'da, üniversitedeydik. O zamana kadar verdiği konser/festival haberlerinin hiçbiri doğru çıkmayan Erdem gelip "Abi Bon Jovi geliyormuş" demişti. Gerçi o zaman Bon Jovi bir araya geliyor muydu, yoksa Jon Bon solo takılmaya devam mı ediyordu hatırlamıyorum.

Hem de Ankara'ya. Rock'n coke gibisinden bir festival olacaktı sözde. Gelecek diğer gruplardan biri de Cardigans'dı yanlış hatırlamıyorsam. Diğeri de rammstein olabilir.

Ben de Bon Jovi'yi dünya gözüyle canlı dinlemek isteyen bi insanım ya, olayın tüm mantıksızlığına rağmen inanmıştım bu habere.

Şimdi düşünüyorum da hakikaten ne büyük saflık etmişim. Bi kere olayın haberini veren bu konuda sözüne hiç güven olmayan Erdem. (Daha önce de Red Hot geliyor demişti sanırım) Onu geçtim, adamlar Ankara'ya geliyor.

"Ankara'ya Düden şelalesi geliyor" deseler daha inandırıcı olur resmen. (bkz: Keçiören dolayları)

Ankara'yı da geçtim, festival alanı olarak AOÇ belirtilmişti. AOÇ'ye gelecekti adamlar.

Öyle bi inanmışım ki olaya; Jon Bon Jovi'yi, Richie Sambora'yı ellerinde yarım ekmek sebzeli kokoreçle düşünmek bile ütopik gelmemiş bana.

20091105

Satılık Sesli Harf

Cem Yılmaz bence kesinlikle çok takdir edilesi işler yapıyor da, keşke şu cmylmz muhabbetini hiç çıkarmasaydı.


Sesli harflerin alfabede süs niyetine bulunduğunu düşünen bir yeni nesil yetişiyor korkarım ki.

Facebook'ta sesli harfleri atılmış isimleri, sağda solda sesli harf kullanılmadan oluşturulmuş e-mail adreslerini görmekten bıkkınlık geldi.

Millet ismini sesli harf kullanmadan yazınca çevresi tarafından bir marka olarak algılandığını mı sanıyor ne?

Arkadaşım, o olay ilk yapıldığında hoştu. Herkesin yaptığı şeyi yapmanın ne manası var?

Ha illa öyle yazacaksan git Wipo'dan da tescil ettir bari.



imza: knykphngllrndn@html.cm

Merak İçindeyim

Acaba bugün kaç kişi yazacak, facebook status bilgisine "Remember remember the fifth of November" cümlesini



B for Buro

Kadınlar İçin Teknoloji: 1

Buro: Ne kadarmış o saç düzleştirici?
Birce: 140 lira.
Buro: E burda 20 liraya da saç düzleştirici var. 20 liralık saçını düzleştiriyorsa 140 liralık olan sen uyurken senin yerine mi düzleştiriyor?
Birce: Hayır, bu teflon kaplı. İyonizer teknolojisiyle saçını kırmıyor, dökmüyor.
Buro: Anladım.

20091104

Yamyam

Buraya yazmamış olmama cidden şaşırdım. Hala kesin yazmışımdır diye düşünüyorum, ama bulamadım.

Hadi bi daha.


Soru: Çağla şikel bir yamyam olsaydı cilveleştiği adama attığı kısa mesajda ne yazardı?


Cevap: Dostumu yedim, bekliyorum.

Crunch

Nerdeyse sabahtan beri yeni Crunch reklamının müziği dönüyor kafamın içinde. Şu an başımın ağrıyor olmasının tek sebebi de bu olabilir.

Sayın Crunch yetkilileri. Farkında mısınız bilmiyorum ama Crunch Nestle'nin ürünüdür. Hani Nescafe'nin kuzeni falan bir bakıma.

Gerçi nescafe x'i bir arada reklamları da BKM Mutfak oyuncularının rol aldığı seriyle yaptığı son atak sayesinde taa bi zaman bahsettiğim eski reklamından daha bayıcı hale geldi benim nazarımda. Ancak yine de kabul edilebilir seviyedeydi bu baygınlık.

Ancak Crunch reklamı cidden üzücü. Nestle gibi bir marka hangi akla hizmetle geçen yılın en piyasa (yazar burada piyasa kelimesini ayağa düşmüş anlamında kullanır) şarkılarından birinin sözlerini değiştirip İsmail YK çakması bir adama söylettiği bir reklam filmi çeker/çektirir ki?

Hani reklam Konya'lı bir bisküvi/gofret üreticisinin ürününe ait olsa anlayacağım da, sen yılların çok uluslu Nestle'sisin. Crunch'a bir ısırıkla kadın/erkek soyunma odaları arasındaki duvarları patlattırarak izleyeni az çok gülümseten reklamların sahibisin.


Herşeyi geçtim, bir şarkının melodisinin/müziğinin üzerine yeni sözler yazılarak reklamlarda kullanılması reklamcıların kolaya kaçmasından öte bir şey değil zaten gözümde.


Okunması zor bir post yazdığımın da farkındayım.

İsim@

gmail servis vermeye başlar başlamaz başvurmamdan, biraz da ismimin çok fazla bulunmamasından mütevellit ismim@gmail.com şeklinde bir e-mail adresim var.

Hoş bir şey tabi bu. Yalnız benimle aynı ismi taşıyan insanlara atılmak istenirken yanlışlıkla bana atılan bir sürü e-mail alıyorum bu yüzden.

İki bankadan sürekli e-mail geliyor mesela. Yok hesap ekstreniz, yok bilmem ne avantajlarınız diye. Elalemin hesap ekstresiyle yüz göz oluyorum yok yere.

Geçenlerde de biri cv'sini göndermiş. Anne ve babasından selam söylemiş. New York'ta bilmem ne bankasında çalışan kızıma yakın oturduğunu, kızımın kendisine iş konusunda yardımcı olup olamayacağını sormuş.

Oldu, dedim içimden. Kızım olunca sorarım ona.

Neyse ki adaşım çok yok işte. mehmet@gmail.com adresine sahip olsam neler olurdu kim bilir.

E.S.R




20091103

Davetiye

Malum, evlenme teklif etme şekli çoğu zaman iki taraf için de çok önemsenen bir şey. Gerçi bu yargıya daha ziyade izlediğim filmlerden/dizilerden falan vardım. Gerçek hayatta bu durum nasıldır emin değilim. Onunla ilgili yeterli gözlem yapamadım henüz.


Ama benim gözümde canlanan; sevdiği insana evlenme teklif edecek erkek sanki doktora tezini savunmak için jüri karşısına çıkan makine mühendisi gibi heyecanlanır, günler öncesinden plan program yapmaya başlar. Arkadaşlarından fikir alır, mekan ve ortam hazırlar elinden geldiğince. Mümkün olduğunca romantik bir atmosfer yaratılır ki odun durumuna düşülmesin.


Mesela bu Türk filmlerinde falan kadın ve erkek yemek yerken durduk yere bi kemancı belirirse biliriz ki çocuk az sonra tek dizinin üzerine çöküp cebinden çıkardığı kutuyu açarak evlenme teklif edecek.

Evlenme teklifi alan kız da -evlenecekleri neredeyse kesin olsa bile- hiç beklemiyormuş gibi şaşırır falan. Hatta gözyaşları içinde masadan kalkıp ortamdan koşarak uzaklaşarak gelin aday adaylarımıza kötü örnek olur bazıları. O an damadın yüz ifadesi görülmeye değerdir.


Ama üzülme sayın damat, kız koşsa da fazla uzaklaşmaz. Mekanın mümkün mertebe manzara gören bir yerinde; balkonunda, terasında falan gözlerini uzaklara dikmiş düşünerek seni bekliyor olacaktır. Sakin ol.


Öyle ya da böyle, orijinal bir evlenme teklifi - "benimle evlenir misin?" sorusunun bahçeye çiçekle yazılmış ya da tek motorlu bir uçağın arkasına afiş olarak iliştirilmiş hali değil orijinallikten kastım- yıllar sonra çocuklara, torunlara gülümseyerek anlatılır o kesin.
Benim aklıma şey geldi, erkek kadına aşağıdakine benzer bir şekilde kendi düğün davetiyelerini göndererek evlenme teklif etse nasıl tepki alır acaba?


Orijinal bir fikir mi olur, fazla mı emrivaki olur bilemedim.