20090228

Speed test

Sıradaki sitemiz klavye hızını denemek isteyenler için geliyor;

http://speedtest.10-fast-fingers.com/

Futbol Takımı Tutan Kızlar

Sağda solda, arkadaş çevremde vs. gözlemlediğim kadarıyla kızların çoğu takım tutma işini cidden abartıyorlar. Genelde erkeklerin ilgilendiği bi spor ya şimdi futbol. Takım tutan kızlar da o erkek egemen taraftar kitlesi içinde kendilerine yer bulmak, kendilerinin de takım tutup futbol hakkında yorum yapabileceğini göstermek için olsa gerek, takım tuttuklarını belli etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Çeşitli ortamlarda görüyorum sıkça. Birçok kez tuttuğu takımın formasıyla poz vermiş kızlara rasladım mesela facebookta falan. Onu geçtim, forumlarda vs. Merve1907, GS_Şebnem falan gibi abuk nickler seçen bir çok kız var.

Ki bu şekilde davranan arkadaşlarım da var ne yazık ki. Düşünsene lan ben seni tuttuğun takımla hatırlayacağım, ismin geçtiğinde hemen ardından tuttuğun takım geçecek aklımdan.

Ne kötü bir şey. Bir insanla beraber hatırlanacak özellikler arasında en son sıralarda gelmeli bence tuttuğu takım.

Eminim tuttuğu takımın formasıyla fotoğraf çektiren, nickini takımını belli eder şekilde seçen hatunların oranı takım tutup aynı şeyi yapan erkeklere göre çok daha yüksektir.

Misal 2 gün önce Bordeux'u eledi ya Galatasaray. Msn iletilerine "ooo nası koyduk bordoya", "CİMBOMBOOOM" falan yazan insanlar da hep kızlar.

Gözümde nasıl yapay duruyor anlatamam. Çoğu kızın futbol yorumunun "nasıl koyduk" dan öteye gittiğini görmedim hiç. Sorsan ofsaytın ne olduğunu bilmiyorlardır cidden.

Tamam futbol izlemesi keyif veren bir spor, izleyin tabi ama fenerbahçe ya da galatasarayı hayatınızın aşkı sanmayın lütfen.

Kızlar, futbol bir yaşam biçimi falan değil abartmayın.

20090226

Hamsi

Karadenizlilerin herşeye hamsiyi karıştırma huyları bana baygınlık veriyor. Şimdi bir kanalın ana haber bülteninde "Karadeniz Günü" gibi bir organizasyondan görüntüler var. Hamsi döner yapmış adamlar. Hadi neyse kabullenilebilir birşey bu.

Bu yetmemiş, hamsili tart, hamsili baklava, hamsili ayva tatlısı falan yapmış sevgili karadenizliler. Böyle "Hamsili x" yemeklerini daha önce de duymuştum zaten.

"Hamsi her yiyeceğe adapte edilebilir" gibi bir inatları var sanırım sevgili karadenizlilerin.
E hamsiyi alakalı alakasız herşeyin içine koyabilirsin tabi, adı da "hamsili x" olur. Marifet değil ki bu.

Burda marifet olan sırf kendileri yaptıkları için kendilerini hamsili baklavanın lezzetli olduğuna inandırmaları sanırım.

Afyonlu olarak her yemeğe sucuk koymam gibi birşey sanırım bu.


Sucuk suşisi yaptım, yer misin?

20090224

Ankara'nın En Güzel Yanı

Kişisel ve haliyle tamamen keyfi insan sınıflandırma kriterlerim arasında, tanıdığım bir insanın isminin yanına "Mümkünse bir daha görüşmeyelim" notu düşmeme sebep olacak ender davranışlardan biri de o insanın başlığımızdaki geyiği yapmış olmasıdır. Ayrıca bu cümle düşük mü oldu emin değilim.

Daha önce kesin yazmışımdır biryerlere. Yahya Kemal bu lafının ağızlara bu şekilde sakız olacağını bilse söylemeden önce bir kez daha düşünürdü eminim.

Ve ne yazık ki hala bu geyiği yapabilecek kadar çapsız insanlar var.

-Ayyy daha önce Ankara'da mı yaşıyordun? Bence Ankara'nın en güzel yanı İstanbul'a dönüşü ekiki

Aman ne kadar orjinal bi tespit yaptın.

Hayır Ankara'yı sevmemen Ankara'nın hiç umrunda olmaz muhtemelen. Zaten İstanbul'da yaşayıp Ankara'yı seven sadece 4-5 insan var tanıdığım. Onlar da ben orda yaşadım diye sevmişlerdi zamanında:p

Yani öyle diyerek kendini daha sıradan bi hale sokuyorsun farkında değilsin.

Bu lafı edenler çok büyük olasılıkla "İstanbul yaşanacak şehir değil, ama ben İstanbul'dan vazgeçemiyorum. Bu telaş, kaos olmadan yaşayamam" vs. cümleler de kurmuşlardır daha önce.

Bu cümleleri kuran insanları da hep 25 yaşında ipsiz sapsız serseri çocuğa aşık olan 35 yaşına gelmiş kariyer sahibi hatunlara benzetirim.

"O serseri tavırlarınla tavladın beni" gibisinden.

TSM

Çeşitli TV programlarında, ki bunlar genelde TRT kanallarında yayınlanıyor, toplu halde şarkı söyleyen Türk sanat müziği sanatçılarının etrafa gülücük dağıtma azmini cidden takdir ediyorum. An itibariyle bu insanlar "Kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu?" derken o kadar neşeliler ki sanırsın hepsinin yüzer dönüm kızılcık tarlası/bahçesi var, "Oh oh bu sene kızılcık iyi para yaptı köşeyi döndük" diye geçiriyorlar içlerinden şarkı söylerken.

Hani TRT bünyesindeki sanatçılar fazlasıyla ciddi olur, baston yutmuş gibi dururlardı ya şarkı söylerken. İmaj düzeltme, çağa ayak uydurma çabasından olsa gerek; "Koyverin gitsin" demiş sanırım TRT yönetimi bunlara. Bunlar da şarkı söylemedikleri her an gülüyorlar. Es=Gül olmuş bi nevi. Gerçi şarkı söylerken de gülüyorlar.

Giyimlerine falan da yansımış. Rengarenk giyiniyor bayanlar artık. Güzel birşey tabi.

Yakında aralarından Yıldız Tilbe insanı gibi dansedenleri çıkarsa şaşmam.

Bi de Yıldız Tilbe ütü masası gibi. Kendi üzerine katlanabiliyor dansederken.

Son olarak, şuan izlediğim ve bana bunları yazdıran programın adı Akşam Sefası. Saat şuan 22:05.

ppt

20090216

Yol Tarifi

Birisinin bana yol tarif etmesi hiç hoşuma gitmiyor ama ne yazık ki bu durum sıklıkla başıma geliyor.

Ben zaten bildiğim yolda bile kaptırıp gitmeye meyleden bi insanım. Böyle yol dümdüz devam ederken hiç dikkat etmem, bilsem de kaçırırım bazen dönmem gereken yerleri. Bir de giderken sağa sola dikkat etme alışkanlığım yok. Sanırım Ankara'dan geliyor bu dikkat etmeme alışkanlığı. Orda dikkat etmeye pek gerek kalmaz, çoğu yeri zaten bilirsin.

Ama burda önünden 5 kez geçtiğim halde nerde olduğunu kestiremediğim çok yer var. Ya da önünden 5 kez geçtiğim halde orda olduğunu farketmediğim çok yer var diyelim. Geyşa'yı (GPS Cihazım) edinmemin sebebi de bu zaten.

Her ortamda da dile getiriyorum bu durumu. Hele bana yol tarif etmesi muhtemel biriyse birkaç kez dile getiriyorum ki benden ümidi kessin, yol tarif etmeye falan uğraşmasın.

Ama birisi bana yol tarif edecekse ben bilmiyorum dedikçe başlıyor uzun uzun anlatmaya. Diyorum sen bana cadde ve sokak adı ver. Versin ki Geyşa'ya yazayım, şak diye çıksın. İnatla "yok ama çok kolay" diyorlar. Geyşa'ya net bilgi verince daha kolay olacağına kimseyi inandıramadım şimdiye kadar.

"Nispetiye caddesinde D&R var ya onu geç", "Minibüs Caddesi'nden yukarı doğru çıkarken..." diye başlıyorlar direk. Ya minibüs caddesinin yukarısı hangi taraf oluyor ondan emin değilim ben. Minibüs caddesinin o hep kullandığım cadde olduğunu bile yenilerde öğrenmişim zaten.

-Göztepe benzinliği biliyorsun di mi?
-Hayır
-Bak ona gelmeden hemen önce de Zara var?
-Bilmiyorum ki...

üçüncü bilmiyorumdan sonra baktım muhabbet aynen devam ediyor, biliyorum demeye başlıyorum bilmediğim yerlere bile.
Karşı taraf adresi tarif edip rahatlıyor. Ben o arada "nolur nolmaz sen sokak ismi de ver" diyorum. Karşımdaki adres tarifi vermekten yeterince haz aldıysa sokak adını söylüyor lütfedip. İşim kolaylaşıyor o zaman.
Bazısı onu bile söylemiyor. "Yok sen şuraya (o biliyorum dediğim ama bilmediğim yerlerden biri) geldikten sonra ararsın ordan tekrar tarif ederim" falan diyor. İçimden "Eh, bekler durursun" diyip çıkıyorum ben de yola napayım.

Bizim insanımızda mı büyük bir yol tarif etme aşkı var, yoksa bende mi bi ranger tipi var da insanlar bilmediğimi söylediğim halde yolu bulabileceğimi düşünüyor anlamadım.

Market Arabası

Alışveriş için markete gittiğimde "Nasılolsa cola sigara ekmek falan alırım, alışveriş sepetine gerek yok" diye düşünür elim boş girerim genelde içeri.

Zaten alışveriş sepetlerini çok sevmiyorum. Kimi tam ortadan tek tutacağa sahip oluyor ki bu sepetleri kullanırken aldıklarını sepetin iki tarafına büyük bir özenle dengelemen gerekiyor sepet devrilmesin diye.

"2 Colayla cipsleri bi tarafa yerleştireyim. Hıh meyve suyuyla sodayı da diğer tarafa koyarsam dengelenir. Aah düşüyor"

diye uğraştırıyor insanı. Bi kısmı da ortadan değil de, tutunca ikizkenar üçgen oluşmasını sağlayacak 2 tutacağa sahip oluyor bu sepetlerin. onları da taşıması hiç rahat değil.

Ergonomik alışveriş sepetlerinin sayısı cidden çok az. Sırf bu yüzden bile insan market tercihini değiştirebilir.

Alışveriş arabalarınından daha fazla kaçınıyorum. Nedense market arabasını ittire ittire giderken 2 çocuk sahibi çekirdek aile babası gibi hissediyorum kendimi ki böyle bir konuma gelmeme nerden baksan 10 yıl olduğunu düşünürsek benim açımdan pek hoş bir hissiyat değil şuan bu.

Bir de arabasını raf aralarında tam ortaya bırakıp gözlerini dike dike raflardaki deterjanların fiyat/performans analizini yapan teyzeler falan var. Sende de market arabası varsa hayatta geçemiyorsun ordan. "Pardon geçebilir miyim?" diye sorsan kadının hesabı karışacak yanlışlıkla ace yerine acep çamaşır suyu falan alacak, yazık.
Kadının alışveriş arabasını kendininkiyle ittirip yol açmaya çalışsan kadın birden farkedip atmaca gibi dikiveriyor gözlerini sana. Sanki arabasını alıp kaçmaya çalışıyormuşsun gibi. "Alsam nolcak, sen daha onların parasını bile ödemedin naber" diyesim geliyor ama diyemiyorum. O kadar raf dolaşıp toplamış o ürünleri. Emeğe saygı.

Bi de bu market arabaları otomobillerden sonra en fazla kilometre yapan 4 tekerli araçlar mıymış neymiş. Geçen yıl Discovery'de mi National Geographic'de mi ne dönerdi bu bilgi sürekli. Ne kadar muallak bi bilgi verdim di mi? Ne bilgi kesin ne de kaynağı.

O yüzden en temizi ne sepete ne arabaya bulaşmadan elini kolunu sallaya sallaya girmek markete. Ama işte sadece cola almak için girdiğim marketten sadece colayla çıkamıyorum ne yazık ki. "Aa cips alayım." "A aa meyveli yoğurt da alayım" derken ellerim doldukça doluyor, taşıma kapasitesini aşıyor. Kasaya gidene kadar binbir akrobatik hareket sergilemem gerekiyor. Bi jonglör edasıyla cola şişesini havaya atarken meyve suyu kutusunu yakalayarak yürüyesim geliyor.

Geçen hafta da öyle oldu markette. Birsürü kırtasiye zımbırtısı alınca aldıklarımı taşıyacak yerim kalmadı. Baktım olmayacak bi sepet bulayım dedim ama kasalar da çok uzakta. Zaten genelde marketin girişine, kasaların dışına koyuyorlar sepetleri, arabaları. alışveriş sırasında sepet edinmeye karar verince işim çok zor oluyor.

Neyse işte bakındım sağda solda boş sepet var mı diye ama bi türlü bulamadım. Sonra bi ara gözüme temizlik reyonundaki viledalar ilişti.
Ulan dedim o sepetse bu viledalarınki de kova. Doldurayım elimdekileri kovanın içine. En kötü ihtimalle kasaya geldiğimde viledayı almaktan vazgeçmiş gibi yapar bırakırım bi kenara. Neyse sonra boş bi sepet buldum da gerek kalmadı vileda macerasına.

Yalnız yazıya niye başlamıştım onu hatırlamıyorum şimdi. O yüzden bağlayamayacağım sonucu.

20090215

Hırka Nasıl Yıkanır

Baktım böyle olmayacak, Yeşim ve İpek'in köpeği daphne'nin üzerimde yuvarlanması sonucu kıl yumağı haline dönen hırkamı yıkamaya karar verdim. Ki kendisi en sevdiğim hırkalarımdan biri.

Yalnız bende yün yıkamak konusunda resmen fobi var. En son üniversitede en sevdiğim kazağımın üzerine kahve döküldüğünde onu yıkamaya çalışmıştım. Sonuç feciydi. Makineden çıkan kazak giydiğimde kendimi body buildingci gibi hissetmemi sağlayacak kadar küçülmüştü.

O zamandan beri feci tırsarım yün birşey yıkamaktan.

Bi de şey geldi şimdi aklıma. Koyunu sıcak suda yıkasak mesela. Çeker mi ki? Koyunu yıkıyorsun, kuzu oluyor böyle daha sevimli falan. Fantastik olur aslında. tersine bi evrim gibi bi bakıma. Ya da ne bileyim klonlamada yeni çağ. Klonlama da degil aslında. convert etme diyelim. Koyunu kuzuya convert ettik.

Neyse. Sabah evde pc'yi ve msn'i açık bırakıp kişisel iletime de "hırka nasıl yıkanır" diye yazmıştım. döndüğümde yardımsever arkadaşlarımdan birsürü mesaj gelmiş. Ama ben öyle bi hissiyata kapıldım ki, sanki mesaj yazanların çoğu "sen hiç yıkama daha iyi" demek istemiş gibi. not etmeye üşenmediğim mesajların bi kısmı şöyle mesela.

M:çamaşır makinesine atarsın yıkanır hımmm
(Bunu bilemeyecek kadar salak mısın)

Ö1: Günaydın Kolay gelsin
(Daha çok uğraşırsın)

P: Pıst
(?!)

Y: Nası Yani
(Hırka yıkanan birşey mi?)

E: Öğrenebildin mi
(sabahtan beri bakıyorum aynı ileti, hala öğrenemedin mi?)

S: Yün Mü hırka
(Hırka yıkamaya bilimsel yaklaşım 1: cinsiyet tespiti)

A: ne hırkası bu
A: yunmu merserızemı ne
(Hırka yıkamaya bilimsel yaklaşım 2: çoktan seçmeli cinsiyet tespiti)

B: camasır makinesine konulur,yumos da eklenerek kapagı kapanır ortalama yarım saat sonra kapak acılır ve kurutulmak için çamaşırlığa asılır. kuruyunca ütülenir,giyime hazırdır.
B:
bişey yazdık!
(çok sistematik yazarım, bilgisayar mühendisi falan olmalıymışım. Ayrıca asabiyim ilgilen benimle)

Ö: getir ben yıkarım
(Uğraştırma beni getir)

Sonuçta hırkayı yıkamamamın daha bi hayırlı olacağını düşündüm. Dursun böyle şimdilik.

Bu arada en son bir postuma soru cümlesi şeklinde başlık attığımda onlarca gerizekalı o postu ödev olarak kullanmayı denemişti. Bunda da aynı şeyi yapmayın olur mu?

20090213

Dolar

"$ işareti çıkaramıyorum?!"

Diyen bir insanla karşılaştığımı söylesem, bu insanın kim olduğunu düşünürsünüz?

20090212

Alışveriş

Aylık gereksiz alışverişimi yaptım. Fotoğraf çekme uğruna.

Carrefour'a gittim üstelik hiç hazzetmememe rağmen. Neden bilmiyorum da carrefour zincir süpermarketler arasında bana en itici geleni.

Markette bi sevgililer günü havası hakim. Girer girmez peluş oyuncaklarla burun buruna geliyorsunuz. Sonrasında da kalp şeklinde kutular, yastıklar vs.

Millet sevgilisi için oralarda birşeyler bakarken ben naptım? Kırtasiye reyonunun en çocuklara yönelik kısmına gidip yanımda 7-8 yaşındaki çocuklarla oyun hamuru falan baktım.

Reyondan beğenip alabildiklerim:

Renkli ataçlar (600lük kutu)
Vitray (çocuk için galiba, garip bişi)
Poliart su bazlı okul yapıştırıcı (2 Adet)
Renkli neon cam boyası (3lü set)
Renkli post-it (4lü set)
Renkli minik post-it (5li set)
Bi top A4 Kağıt
Daha önce aldıgım simli tozlu bişey (4lü set)

Evet bunların sentezini yapıp fotoğraf çekmeyi deneyeceğim.

20090211

Akrostiş

L is for love, baby
O is for only you that i do
V is for loving virtually all that you are
E is for loving almost everything that you do
R is for rape me
M is for murder me
A is for answering all of my prayers
N is for knowing your loverman's going to be the answer to all of yours

L is for love, baby
O is for o yes i do
V is for virtue, so i ain't gonna hurt you
E is for even if you want me to
R is for render unto me, baby
M is for that which is mine
A is for any old how, darling
N is for any old time



Burdan.

Hava

"Hava Atın" derken?

Bildiginiz "İzleyiciler" gadgeti.

Dinleyenleri nasıl gösterecekse ayrıca.

20090210

Elmalı Nescafe

Hazırlanışı çok kolay;

Favori kahve kupanızı elma kokulu Cif ile yıkayın ancak iyi durulamayın. Sonra kupaya 2 kaşık kahve. Üzerine kaynadıktan sonra bekletilmiş sıcak su.

İşte kahveniz hazıır.

İçerken burnunuza buram buram elma kokusu, dilinize acı acı elma (yoksa bulaşık deterjanı?) tadı gelsin. Kahveyle birleşince enfes bir aroma.

Şeker veya süt ilave etmeyin bence. İyice tadını kaçırmayın kahvenin.

War

War does not decide who is right but who is left

diyerek anti militarist bir duruş sergilemek istedim. George Bernard Shaw'a aitmiş söz.

Bir de alakasız ama, İngilizce (dilini kullanarak) yazarken "İ" kullanan bir insan asla iyi bir İngilizce'ye sahip olamaz bence.

"E sen de İngilizce yazarken "İ" kullanmışsın ekiki" diyecek insan da gerzektir bence.

Z.Ö

Bugün dolandı dilime. Dilime değil de aklıma diyeyim. Keyifli şarkıydı bence.

Ayrıca of yine İlgen Küçükseller geldi aklıma

20090209

Sözlük

Buraya yazmasam olmazdı

Bkz: Ben fazıl sayla saymış adamım ve türevleri

Uyku

Y: 3 kere aradım, 2 kez mesaj attım. Nerelerdesin merak ettim.
B: Uyuyordum.
Y: Hım tahmin ettim.
B: Tahmin ettiysen nie aradın 3 kere?
Y: E uyan diye?

Uyandırılmayı sevmiyorum. Merak edilmeyi de.

20090207

Pnm

Pnömatik ne kadar karizmatik bi kelime.

Sırf o yüzden makine mühendisi olabilirmişim aslında.

Elektronik

şimdi gördüm, yine bir elektronik eşya mağazası acayip indirim yapmış. Millet gecenin üçünde kuyruğa girmeye başlamış, firma 10 liraya cep telefonu dağıtmış falan.

Daha önce de diyordum. Beleş bok versen sıraya girer bu insanlar.

15 Şubat

Bakalım bu yıl "15 Şubatı da sevgilisizler günü ilan edelim" diyen kaç çapsız insanla karşılaşacağım.

Deviant

Nedense hiç bulaşasım yoktu deviantarta. Genel itibariyle kaliteli işler var, gidip kaliteyi düşürmeyeyim diye sanırım:p bi de işte Bkz: Deviantart klişeler falan.

Neyse, dedim olmayacak böyle benim de birkaç fotoğrafım olsun orda. Üye olmaya çalışırken bi baktım, heh 3 yıl önce üye olmuşum zaten. O zaman neyime olduysam.

Yalnız nası bi işkence oraya fotoğraf upload etmek. Hele bi de sayıca fazlaysa upload edeceğiniz fotoğraflar. Kategori seç, isim ver, yorum yaz, matura content mi onu işaretle, anahtar kelime bul yaz.... Sonra başa dönüp diğer fotoğraf için yap.

İmanım gevredi fotoğraflara isim vermeye çalışmaktan.

Üşendim bıraktım.

20090206

İş

Şimdi benim bi iş arkadaşım var ve ne yazık ki aynı pozisyondayız. 2 aydır falan çalışıyor bizim şirkette. Daha önce de çok bomba olayları oldu ama insanlarla dalga geçmiş gibi olmayayım diye (geçtiğim belli olmasın diye?) yazasım gelmemişti buraya. Ama dayanamadım yazayım artık. Adını vermeyeyim, sevgi kelebeği diyeyim ona. O kadar ince ve narin ki, görseniz.

Bulunduğum odayı 3 arkadaş paylaşıyoruz, biri de bu. Başımızdaki müdürüm ve patronum da odamızın boş kalmaması konusunda pek bi hassaslar. Odada sürekli biri bulunsun isterler. Sevgi kelebeğine de dedim bunu kaç kez. Abi odada yalnızken sigara içeceğin zaman falan içme, benim gelmemi bekle vs. diye. Tamam dedi bu da donuk donuk bakarak her seferinde.

Geçen hafta odada sevgi kelebeği ve ben varken çıktım terasa sigara içmek için. 2 dakika geçmedi bu geldi arkamdan pıt pıt.

-E abi sigara içmek için benim gelmemi bekleseydin. Odayı boş bırakmışsın.
-Hıı, öyle mi yapmışım?

aynen bunu dedi adam. Söyleyecek bişi bulamadım resmen. Tamam abi diyip söndürüp sigaramı aşağı indim.

Neyse. Yine yalnızız odada bugün. Az önce de sigara içmek için terasa çıkacaktım yine. Ama tabi sevgi kelebeği mevzusu var.
Düşündüm, şimdi buna "Abi sigara içicem, odada kal, çıkma" diye laf anlatmak öyle zor geldi ki.

Ben de odanın kapısını üzerinden kilitleyip çıktım en basit çözüm.

Gerçi biraz tırsmıştır noluyoruz diye ama olsun. Hatta keşke kapının altından "fssss" diye zehirli gaz veriyormuş efekti falan da yapsaydım girmeden. İyice bi tırssaydı.

Rekor

Küçükken kendi çapımda, şan-şöhret kaygısı gütmeden ve gözetmen/noter olmadan yaptığım rekor denemelerinin ikisi geldi aklıma.

I.
Hedeflenen Rekor: Ağzımdaki sakızı hiç çıkarmadan 24 saat çiğnemek
Sonuç:
13. saatin içinde yanlışlıkla yutmuştum sakızı. Gerçi 13 saat de rekor olabilir muhtemelen. ama hedefe ulaşamadık.


II.
Hedeflenen Rekor: Bir oturuşta 2.5 litre coca cola içmek.

Sonuç: Epic
Yaklaşık 2 litre bittikten bir süre sonra beni kanepede karın ağrısından kıvranır vaziyette gören babam noldu diye telaşlanır. Ben başucumda duran beşte biri dolu cola şişesini gösterip "Rekor deniyordum da, ehi" benzeri bi açıklama getirince "Miden delinsin, hastaneye götürürsem eşeğim" diyip ortamı terkeder babam. Boş yere salak konumuna düşeriz adamın gözünde.
Aslında bi oturuşa 2 litre de iyi ya o yaşa göre. Şimdi kaç yaparım ki.

20090205

RW

Hırsızın hiç mi suçu yok?
2 gündür

20090203

Spor

Spor ruhun gıdasıysa

Şuan benimki gıda zehirlenmesi yaşıyor

Kahve

Yeşim French press olmadan columbian kahve yapmayı öğretir


Buro (23:28):
kızım çok attım galiba kahveyi
nemesis (23:28):
aheuha
nemesis (23:28):
kac kasik?
Buro (23:29):
3 dedin işte
nemesis (23:29):
dolu dolu deil dimi
nemesis (23:29):
cokmedimi
Buro (23:29):
bomboş attım yeşim
nemesis (23:29):
Buro (23:29):
o yüzden çökmedi belki olmayan kahve

Lens

Maltepe Camisi'nin imamından rica etsem Amerika'dan dönüşte benim orda mahsur kalan sigma lensi de getirir mi ki?

Cubes



20090202

Literatür

feyza (19:03):

Rumble Fish:
bi müzik sistemi var mı orda
ya da hoparlörlerin ii mi

f eyza:
evt speaker var
cok ii diil ama iidir

Rumble Fish:
konuşuyolar mı:D
buro esprisi
hahahahaha

feyza:
ahaaaha super

Rumble Fish:
koptum burda

feyza:
bro duysa bunu çalar

2 dakika sonra

Buro:
Nazlı bak bunları yazmışlar hakkımda

nazli:
rezaletinin etrafınca da bilino olması güzel
ahahahahha

Buro:
litaretüre geçiorum diye yorumlamıştım ben bunu gerçi

Servis

"Servis Beklemez. Servis Beklenir"

Az önce bi servisin kapısında gördüğüm yazı. Bir de geçen yıl Ankara'da bir servisin arkasında aşağıdaki yazıyı görmüştüm ki fotoğraflamadığıma yanarım;

"Nişan, düğün ve özel organizasyonlarınıza itinayla gidilir"

20090201

Calgon

4 Adımda deterjan gözüne sığmayan calgon tableti tıkıştırma yöntemi:

Tom Joad

Now Tom said; "mom, wherever there's a cop beatin' a guy
Wherever a hungry new born baby cries
Where there's a fight 'gainst the blood and hatred in the air
Look for me mom i'll be there
Wherever there's somebody fightin' for a place to stand
Or decent job or a helpin' hand
Wherever somebody's strugglin' to be free
Look in their eyes mom you'll see me."

Hayran olunası Tom Morello, dj kabini gibi adamsın. (5:42 - 7:38)

B: Abi, ben bu adamın varlığını 10-12 yıl önce bilsem onun yolundan gidiyor olurdum herhalde.
L: Abi ben direk DJ olma yolunda giderdim çalmazdım gitar falan.

Dinleyip seviniz;


Tom Morello Bruce Springsteen The Ghost Of Tom Joad 2008
Yükleyen M0RELL0