20110724

Ne Olabilir

Öyle yaşıyoruz ki, herkesin derdi kendisine dünyanın en büyük derdi. Kimi iflas ediyor, kimi beklediği zammı alamıyor, kimi istediği tatile çıkamıyor. Dertlenip duruyoruz.

Demiştim galiba, babamın bir lafı vardır, "İçin sıkıldığında, kendini çaresiz hissettiğinde ya hapishaneye, ya hastaneye, ya da bir kabristana ziyarete git, insanlar ne halde bir gör." der. Ben de mesela, sözlükte hayata dair iç burkan detaylar başlığını okurum böyle durumlarda, ara ara.

Aslına bakarsan, kafamda iki ayrı değerlendirmesi var yukarıdakilerin.

İlki, kusura bakma baba ama, bana biraz adice bir yaklaşım gibi geliyor bu. Ne bileyim, senden daha kötü, daha çaresiz insanlar olduğunu görüp kendi durumunun biraz daha makul olduğuna inanmak.

Tamam, benim durumum da o görüp okuduklarım gibi, belki çok daha kötüsü olabilir. Ama dediğim gibi, çaresizsem görece daha çaresiz insanları görüyor olmam benim içimi rahatlatmamalı.

İkincisi de, dertler liginde küme düşmek üzere olan dertlere takılıp kaldığını farketmeni sağlıyorsa başka insanların ne dertler yaşadığını görmek, o zaman bir faydası var.

İşinden çok memnun olmaman, sevdiğin insanın seni sevmiyor olması, bugün 4-5 yıl önce bugün için kurduğun hayalleri hala gerçekleştirememiş olman falansa en büyük derdin, aslında pek dertli değilsin demektir.

O dertlerini, küçük de olsalar, ortadan kaldırmak için çabalamalısın tabi yine. Ama çok daha büyük dertler yaşayabileceğinin farkında olmalı (bizim yaklaşım burda devreye girer), dertlerini ortadan kaldırmayı başaramazsan da yıkılmamalısın. Dünyanın en dertli insanı olduğunu düşünüp şikayet etmek yerine kendini o dertleri yok etmeye konsantre etmeli, beceremezsen de "sağlık olsun" demeyi bilmelisin bir nevi.

Dertlerin en büyüğü, muhtemelen, ölüm. Aslında ölenden çok, ardında bıraktığı sevenler için dertlerin en büyüğü bu. Ölüm ölen insan için bazen kurtuluş bile olabiliyor çünkü bir yerde. Tedavisi olmayan bir hastalık sebebiyle uzun süre acı çektiyse mesela, acıları diniyor aslında. Öyle ya da böyle, ölüm, son oluyor insan için. Her şey bitiyor. (Öldükten sonra başımıza neler geleceği konusunda çeşitli inanışlar olduğundan sadece dünya yaşamını ele alıyoruz tabi burda)

Ben ölüme çok ciddi bakmazdım eskiden. Babamı ağlarken tek gördüğüm an ismimi borçlu olduğum dedemin öldüğü gündü. Çok üzülmüştüm de, o zaman ben ağlamamıştım. Seviyordum da dedemi. Çocuktum belki, aklım ermiyordu. Ama benden bir yaş küçük olan kuzenim hüngür hüngür ağlamıştı. Belki de çocuk olmakla çok ilgisi yok. Kaybettiğim ilk yakınım dedemdi. Sonra kaybettiğim yakınlarım için de ağlamadım. Marifet diye yazmıyorum tabi bunu.

Ölmek de çok korkutmuyordu beni. Geceyarısı karanlık/ıssız bir sokaktan geçmeye tereddüt ettiğimde "en fazla ölürüm" diye düşünüp dalabiliyordum o sokağa. Ya da sabahın dördünde, boş yolda kıytırık arabamla 170 kilometre hızla giderken karşıma atlayıp öylece kitlenen hayvanla, ve dolaylı olarak ölümle burun buruna geldiğimde aklımdan geçen "naparsam yaşarım" değil, "naparsam acı çekmeden ölürüm" sorusu olmuştu.

Bir ara, gerçi hala ara ara, geceleri sebepsiz yere düşüp bayılma olayım için tomogrofiler, mr'lar çekilirken de ben, kendimi hep en kötüsüne hazırlamıştım.

Bilmiyorum artık, anlamsız bir cesaret midir bu, yoksa kabulleniş mi.

Yaşım ilerledikçe daha ciddi gelmeye başladı bu kavram bana. Sevdiklerimi kaybetme düşüncesi beni korkutmaya başladı. Kendi ölümüm beni korkutmaya başladı. Rufus geçenlerde gün boyu kaybolduğunda, korkuttu beni. Bir de sanırım, bunun genç yaşta gerçekleşme olasılığı beni en çok korkutan.

O yüzdendir, kaynağı kaybedenler kulubü mü, mehmet şenol şişli mi emin değilim, "Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir" cümlesi bir süredir yazılıdır hep görebileceğim bir yerlerde.

Ölüm, insanın geride bıraktıkları için en büyük çaresizlik. O yüzden birini kaybeden bir tanıdığımı, çok çok yakınım değilse, arayamam ben hemen, biraz zaman geçsin diye beklerim. Başsağlığı dileyemem hemen. Onun o çaresizliğine benim ne faydam olabilir ki o an?

Ama bir taraftan da bir sevdiğini kaybeden insanın en çok ihtiyaç duyduğu yine diğer sevdikleridir galiba. Hatta o büyük çaresizlikte halini tahmin edip sana el uzatan en büyük düşmanınsa bile, tutunacak bir daldır o senin için.

Neyse, sanırım Amy Winehouse kafamı karıştırdı. Konusu falan kalmamış postun.

Çok şükür yaşıyoruz.

Hiç yorum yok: