20110718

Medeniyet dediğin, bir kedi, bir köpek.

Bu tespit benden önce milyonlarca kez yapılmıştır muhtemelen de, bir de ben yapayım. Bir de bir erkek olarak bu aralar kedi camiasına bu kadar takmış olmam beni de korkutmaya başladı, itiraf etmeden geçemeyeceğim. Tamam, seversin de bir yere kadar. Aman neyse.

Kedi olsun, köpek olsun, sokakta yaşayan hayvanlara ne kadar yaklaşabildiğiniz o ilde/semtte/mahallede yaşayan insanların medeniyet seviyesiyle direk doğru orantılı.

Medeni insanlar sokakta yaşayan hayvanlara da medeni davranıyor çünkü. Sevgi gösteriyor. Hayvanların kendini -en azından insanlara karşı- savunma içgüdüsü törpüleniyor bir şekilde, sevgi görecekleri varlıklar olarak algılıyorlar insanları.

Bizim apartmanın otoparkında ve bahçesinde mesela, hava ısındıkça kedileri daha çok görür oldum. Geçen yaz falan yoktu bir de bunlar, yeni yerleşmiş/komşu olmuşlar muhtemelen bize. Şahsen çok ilgilendiğim söylenemez onlarla. Biraz da apartman teyzelerimin bu kedilerin yemeklerini sularını eksik etmediklerini bilmenin rahatlığından. Yaz kış görebiliyorum bahçenin çeşitli yerlerinde mama/su kaplarını, onlar için yapıldığı belli olan minik barınakları.

Önceki hafta mı neydi, bir tanesi sıcakta serilmiş uyuyordu. Tam da benim park yerimde. "Bip" diye medenice uyarmaya çalıştım kendisini, pek oralı olmadı. Bir kez daha "bip" ledim, o zaman kafasını kaldırdı da bir baktı, "Ne istiyorsun" dercesine. Ama yine kıpırdamadı yerinden. Arabadan inip yanına gidince doğruldu ancak. O da gelip bacaklarıma sürtünmek için. Sonra anlaştık kendisiyle. Rica ettim, bir kaç metre ileri kaydırdı poposunu.

Geçen hafta da başka bir tanesiyle karşılaştım arabadan indikten sonra. Rufus'un ikizi gibiydi, öyle olunca daha bir tatlı geldi gözüme. Yanına gitmeye yeltendim, ama ben onun yanına gidemeden o geldi zaten yanıma. Sürtündü bacaklarıma. İki okşadım kafasını. Biraz sevdirdi, sonra sıkılıp gitti.

Neyse işte, Moda tarafına falan gittiğimde de görüyorum, her apartmanın önünde su kapları, mama kapları. Oradaki kediler/köpekler de gayet kendinden emin. Bazısı öyle yayılmışlar ki sokakta, geçmek için izin isteme ihtiyacı duyuyorsun. Sanırsın sokağın efendisi onlar. Aslında bir bakıma da doğru. Sokağın efendisi onlar.

Diğer taraftan, şirketimin bulunduğu semtte, teoride Ataşehir olan ama aslında Ümraniye sınırında bulunan mahallede kediler/köpekler insan görünce kaçacak yer arıyor. Köpekler yine üzerine yürümediğin sürece sakin de, kedinin kaçması için göz göze gelmen yetiyor neredeyse. Çünkü orada mahallenin çocukları köpeklerin boynuna çamaşır iği bağlayıp onları sürükleme, kedilerin kuyruklarını çekiştirip onları cırlatma peşinde.

O yüzden mesela, şirketin bahçesindeki anne/bebek ikilisinin anne tarafı bebeğinden daha ürkek. Yemek vermek amacıyla da olsa biraz yaklaşmaya çalışsam kaçıyor hemen. Bebek öyle değil, hayatı tam anlayamamış çünkü. O önce bir bakınıyor, annesinin kaçtığını görünce "vardır bir hikmeti" diyip kaçmaya başlıyor.

Toplumsal muhabbetleri kendi içimde yaparım genelde de. Bunu yazasım geldi. Bağlayamadım da zaten bir yere.


Bu, park yerimi işgal eden.



Bu, Rufus gibi olan



Bu cilveli kızımız




Bu da şirketteki minik ürkek

Hiç yorum yok: