20101124

Yollar Gidebilsen Biter

Yol alışkanlıkları için "İnsan yaşadığı tecrübelerden ders çıkarmalı" düsturunu İstanbul'da yaşadığım (aslında yaşamayıp şehir dışına çıktığım) beşinci bayrama idrak edince İstanbul'un meşhur dönüş trafiği çilesini fazlasıyla yaşadım zamanında.

Arkadaşım bi kere trafik, tdk'daki ilk -ve bence en doğru olan- tanıma göre "Ulaşım yollarının yayalar ve her türlü taşıt tarafından kullanılması, gidiş geliş, seyrüsefer." demektir. Gider, gelirsin trafikte. Trafik durmaz. Trafik akar.

Bizim bahsettiğimiz bu trafikse sana doğal akışı içinde arabadan inip çişini yapacak, hatta inip yanındaki arabanın şoförüyle tavla oynayacak zamanı tanıyacak kadar durağan bir şey. Öyle duruyorsun.

Neler denemedik ki o trafikle savaşmak için. Pazar öğleden sonra çıktık yola, olmadı. "Öğlen çıkalım, trafik olmaz" dedik, Olmadı. Yani oldu, trafik oldu.

"Sabahın sekizinde çıkarsak yırtarız" diye düşünüp uykumuzdan fedakarlık edip çıktık yola. Nerdeyse akşam üzeri çıktığımızdan daha fazla yedik trafiği.

Ama bu kez kararlıydık. Sinir stres yapamdan evimize ulaşıp güle oynaya kapıdan içeri girecektik. O yüzden dedik ki "Abi, cumartesiden çıkalım biz. Rahat rahat gider, pazar da evde yaya yaya otururuz."

Tatilimizi kendimizi dünyanın en zeki insanları sanarak geçirip dönüş vakti geldiğinde kendimizi yollara attık güle oynaya.

Kamyonetten indirilirken bir fırsatını bulup sahibinin elinden kaçmış; itfaiyeyi, polisi 10 kilometre boyunca zevk için peşinden koşturduktan sonra yakalanmayıp özgürlüğüne kavuşmuş kurbanlık angus kadar keyifliydik adeta.

En azından yolculuğun ilk yarım saati bu şekildeydi. Sonra telefonlar gelmeye başladı, yolculuğumuzdan haberdar olan her insandan tek tek.

"Abi, yollar kalabalıkmış dikkatli gidin." "Yavrum, yavaş kullan yine trafk varmış bak"

Biz inatla "yok, cumartesi çıktık, trafik olamaz (cumartesileri trafik için resmi tatil günü çünkü). Trafi yarın olur" diye düşünüp kendimizi rahatlatmaya çalıştık ama bir tarafan da kıllandık ufak ufak. Neyse, yolculuğun ilk -otoban haricinde olan- kısmı sorunsuz geçti. Ne zaman otobana bağlandık, milim milim bile gitmeyen araçları görmemiz; haliyle kendimizi de onların arasında bulmamız bir oldu. Tabelaya baktığımızda "İstanbul 130 km" ibaresi bize hain hain gülümsüyordu adeta. Biz ne bilebilirdik İstanbul'a dönecek herkesin aynı şeyi düşüneceğini.

"Aklın yolu bir abi" diye geçirdim içimden, sırf salaklığımız konusunda kendimi biraz rahatlatabilmek adına.

Yok dedik, böyle gitmez bu trafik. İlla ki açılır. Ama açılmadı, açılamadı. İte kaka, kendimize kıza kıza gittik o yolu.

Gergin olan sinirlerimizi radyo haberlerinde dinlediğimiz "tatilcilerin dönüşüyle Tem'deki trafik artıyor" gibisinden bilgilendirmeler iyice gerdi.

Ne tatilcisi abicim. Memleketimize annemizi babamızı akrabalarımızı görmeye gittik. Gitmeyene de "nerde o eski bayramlar, insanlar büyüklerini ziyaret ederdi" diye sitem ediyorunuz, naber?

En fazla 1 saatte falan tamamlamamız gereken o 130 kilometre kendini bize 3.5 saatte tamamlattı. Toplamda 4.5 saat sürecek yol da 7 saate dönüştü haliyle. Anca eve attık kendimizi gecenin 22:30'unda.

Pazar günü bile zaten cinlerim tepemdeydi de, cinlerin tepemde bir de tepinmesini sağlaya şey ise pazar akşam haberlerinde "dönüş trafiği beklenen kadar yoğun değildi" diyen spikerler, "yeoo, trafik yoktu. Rahat rahat geldik" diye mikrofonlara konuşan şoförler oldu.

Bundan sonraki bayram için yapacağımız yeni dahiyane planımıza kadar esen kalmanız dileğiyle.

Hiç yorum yok: