20101110

Alıverelim

Çocukluğumdan beri bünyemde yer etmiş olan "Eksik olacağına fazla olsun" yaklaşımı özellikle yiyecek içecek, abur cubur alışverişlerim sırasında ipin ucunu biraz kaçırmama sebep olabiliyor.

Zaten ekonomiye en büyük katkımı da bu "bulunsun", "yenir, yenir" düşünce şeklim sayesinde piyasada oluşturduğum nakit akışı ile yapıyorum.

Sadece kola almak için gittiğim marketten soda (o da gazlı), meyve suyu (canım sonradan gazsız içecek de isterse) meyveli soda (hem gazlı hem meyveli bir şey isterse?) ve ayran (bulunsun) alıp çıktığım çok oluyor.

Geçen ocak mı şubat mı neydi, hafta sonunu değerlendirmek için gittiğimiz bir Abant dinlencesi sırasında bir önceki gün aldığımız erzağın bize yeterli gelmediğini farkettik. Alışveriş yapma işi de bana ve en eski arkadaşım Güven'e düştü.

Güven de ıvır zıvır alışverişi konusunda benimle aynı yaklaşımı benimsediğinden Abant'ta market, kasap, manav ne varsa gezdik.

Lapa lapa yağan kar da "lan mahsur kalırız falan" diye daha bi gaza getirdi sanırım bizi. Nitekim pirzola almak için girdiğimiz kasap "Köftem de çok güzel" dedi, "ver abicim" dedik. "kemikli pirzolam da var, tam mangallık" dedi, ver dedik.

Neyse ki o meyveyi sebzeyi manavdan değil de süpermarketten almıştık, manav "patlıcanım var, çok güzel" dese "ver bebişim" falan diyebilirdik.

Böylece 15 dakika diye çıktığımız alışverişten 1.5 saat sonra, abant esnafını zengin etmenin de huzuruyla şen şakrak döndük eve. Cep telefonlarımızı yanımıza almayacak kadar da rahat insanlar olduğumuzdan evde bizi telaşla bekleyen insanlarla karşılaştık. Aldığımız o erzağın da bize bir hafta yetecek kadar fazla olduğunu ancak evde farkedebildik.

Geçen hafta da Birce'yle akşam yemeği yerken "Birer kadeh şarap içelim mi?" dedim. "Bak akşam yola çıkacağım, problem olur" falan dediyse de "birer kadehcikten bir şey olmaz" diyip şarapları almaya gittim yiyeceğin içeceğin self servis usulüyle tedarik edildiği mekanda.

Nasıl oldu ben de anlayamadım, 2 dakika sonra kendimi arkamda elinde iki kadeh bir de şişe olan görevliyle masamıza dönerken buldum. Görevli şarabın başına gelecekleri önceden kestirip "Ben götüreyim de bari şu kızcağız nasiplensin şaraptan" diye düşünmüş olacak ki, şarabı kendisi getirmeyi teklif etti.

Sonuçta ikişer kadeh şarabı içtik. Bir kadehi de ben devirdim (devirdim derken, masaya döktüm). Sakarlığımı "Böyle bi adet varmış, şarap topraktan gelir ya, toprağın da hakkı var diye birazını toprağa dökerlermiş şarabın. Bizimki de onun gibi oldu eki eki" diye kapamaya çalıştım ama pek olmadı. Zaten bunu o an mı uydurdum, yoksa eskiden sahiden böyle bir adet var mıymış emin değilim. Böyle bir adet varsa da şarabın yüzde yirmisini haketmiyordur vallahi toprak. Bunun bağcısı var, üzümü toplayanı var. Sektör geniş.

Neyse işte, şimdi de evde olup olmadığını düşünmeden her akşam otomatiğe bağlayıp aldığım birer litrelik kolalarla dolu bir buzdolabına sahibiz ev halkı olarak.

Kıssadan hisse: Alıyorum, veriyorum, ekonomiye can veriyorum. "Başka türlü bağlayamadım postu"

Hiç yorum yok: