20101129

Öyle Ya da Böyle

Düşününce ben aslında baya uzun süredir yazan bir insanım. Düzenli olmaz ama hep yazardım. İlk geyiğimi ilkokuldayken anneannemlerin apartman kapısının hemen yanındaki duvara yazdığım "Kendine iyi bak, insanın yedek parçası bulunmaz" cümlesiydi. Sonra Bir gün babannem bana boş bir defter, siyah bir pilot kalem ve pembe bir marker vermişti. Öyle durduk yere.

Aklıma gelen geyikleri ona yazmaya başlamıştım. Yıl 1993-1995 arasıydı zannedersem. O yılbaşı Milli Piyango'nun yılbaşı çekişinde büyük ikramiye olarak 40 Milyar verdiğini konuyla ilgili yazdığım "bu ay herkesle çok iyi geçinin, içlerinden birine 40 milyar çıkabilir" cümlesi sayesinde hatırlıyorum. Hala durur o defter odamın bir köşesinde. Şimdi bakınca, içinde elle tutulur hiç bir şey yok hatırası olması dışında. Ama ortaokul yıllarında az prim yapmamıştım o yazdıklarımla. Şöyle de bir özelliği vardı, okumak isteyenler sadece sınıfta okuyabilir, evlerine götüremezlerdi. Bir kişi için istisna yapmıştım onu hatırlıyorum. O zamanlar okulun en güzel kızının ilk erkek arkadaşı olmamda yaptığım bu istisnanın da payı olmuştu sanıyorum. Aşkımız kısa sürmüştü gerçi ama olsun.

Sonra, lise 1'de falan, babamın uzun yıllar önce yurtdışından getirdiği ama ne hikmetse o zamana kadar hiç kullanmadığım bez ciltli minik, kalın bir defterim geçmişti elime. Bu defterle ilgili yazmıştım sanırım buraya. Neyse işte, o defteri kullanmaya başladım gümlük niyetine. 3 yıla yakın da devam ettim aynı şekilde.

Çoğu zaman sadece cümle ya da kelimeler yazıyordum. Arada da sadece rakamlar ya da zaten güzel olmayan resmim sebebiyle hiç bir şeye benzemeyen resimler ve şekiller.

Sözler anlamsız, resimler başarısız olurlardı ama dönüp her baktığımda onları yazıp çizdiğim anlarda ne hissettiğimi hatırlardım. Hatta hayatımda ilk ve tek İngilizce şiiri de o deftere yazmıştım, şimdi hatırladım. Şiir muhtemelen çok boktan bir şeydi, ama sonraları hatırlamak için çok uğraştım onu. Hatırladığım tek dizi, "suddenly a gleam appears in her eyes" dizesiydi de nerden nereye bağlamıştım konuyu bilemiyorum. Pek severdim o defterimi de.

Sonra onu birine verdim, daha sonra o sevdiğim defteri istemeye bile tenezzül etmeyecek kadar gözümün önüne gelmesini istemediğim birine. Kaldı gitti onda. Şiir de kaldı boşu boşuna, iyi mi?

Buraya yazmaya başladığımda da o defterdeki gibi olsun istemiştim aslında. Ben yazacaktım ben okuyacaktım. Çok anlamlı olmasına gerek yoktu. Sadece baktığımda o anı hatırlayayım yeterdi. Aslında ilk postlarım da öyleydi kısmen.

Sonra git gide başkalarının da okuduğu fikri yerleşmeye başladı aklıma. Başkaları okuyor derken, kitleleri peşimden sürüklemiyorum, bir gafımla ülke sallanmıyor tabi. 3-5 kişi okuyor topu topu ama yine de bazı yazdıklarımda "Bu güzel olmamış", "Bunu biri okursa yanlış anlar mı?" diye düşünmeye başladığımı farkettim postlarımın arasında yazmaya başladığım ama yarım bıraktığım/yayınlamadığım taslaklarımın da çok fazla olduğunu görünce.

Bak mesala, şimdi de aynı şey geçiyor aklımdan. Bunu da mı yayınlamasam çok saçma oldu diye. Sktiret, yayınlayayım.

Öyle.

Hiç yorum yok: