20100224

Yaşasın Minimalizm

Minimalizmin bana ifade ettiklerini zaten şurda anlatmıştım.

Bu akımının çıkış noktasıyla ilgili bilinen tüm gerçekleri yok sayacak bir teorim var artık.

Minimalizmin kaynağı kesinlikle bi kedi olmalı. Rufus gibi bi kedi.

Daha önce de bahsetmiştim galiba, "Ben odamın çok düzenli olmasını sevmem, biraz kaos olsun" savunmasıyla dağınıklılığıma kılıf bulurdum hep. Ne güzel olur öyle, masam bomboş durmaz; kitaplıkta, raflarda alakasız şeyler barınır. Fotoğraf çekerken kullanırım diye aldığım mum, sim, lolipop, cıvata, conta, mermer gibi bir çok obje kendine oralarda yer bulur.

Bi ara öyleydi en azından.

Birce deli olurdu mesela odamın bu haline, "odanda her şey üzerime üzerime geliyor" derdi. Evimde kalmak yerime bir yatak, bir dolap ve bir aynadan mütevellit otel odasında kalmayı teklif etmesi de bu sebeptendi.

Gel gelelim, Birce'nin bana yaptıramadığını bir kedi yaptırdı arkadaş, var mı ötesi?

Şöyle ki, Rufus beni masum tavırlarıyla kandırıp evimizin içinde kendine yer bulduktan kısa bir süre sonra büyüyüp serpilmeye, serpildikçe de bulduğu her deliğe girip çıkmaya başladı.

Önce masa, komidin gibi yer seviyesine nispeten daha yakın ve Rufus tarafından ulaşılabilecek mecralar problem oldu. Rufus çünkü, yer seviyesinin üzerinde bir şey görmeye dayanamıyor. Görürse hemen minik patileriyle aşağı itip yer seviyesine getiriyor söz konusu objeyi. Eşitlikten yana kendisi. Sosyalist bir kedi.

Bu probleme pratik bir çözüm getirerek bir kısım eşyayı kitaplığımın çeşitli yerlerine -mümkün olduğunca yükseğe- itinayla yerleştirdim. Birazını da çok sevdiğim rafıma dizdim. Sonra gittim, Ikea'dan çeşitli kutular aldım. Ortalıktaki ıvır zıvırın kalan kısmını kutulara tıkıştırdım Rufus'tan uzak tutma düşüncesiyle. Kutuları da kutulara koymadığım bir kaç ıvır zıvırla beraber dolabımın üzerine istifledim, oh mis.

Rufus kitaplığa, rafa ya da dolaba tırmanabilecek değildi sonuçta. (Sen öyle san Buro)



Üç ay falan kısmen rahat iyi geçti. Hem Birce oda görece sakinleştiği için sevindi; Rufus ortalıkta dolu kül tablası, çekirdek kasesi falan unutmadığım sürece ortalığı çok fazla dağıtamadı. Çareyi ellerime, ayaklarıma saldırmakta buldu.

Bu süre zarfında Rufus salona girmesin diye koridordan salona açılan kapıyı Rufus koridor tarafında diye düşünerek kapadıktan sonra Rufus'u salonda bulmamla birkaç kez yaşadığım "Lan, bu kedi kapının altından mı geçiyor?" paranoyası falan var ama onlar önemsiz şeyler.

Neyse işte. Rahat dönemler bitti. Rufus'un son bir haftadır moda haline getirdiği aksiyonu rafa ve dolaba tırmanmak. Tırmanmakla kalmayıp orda bulduğu zımbırtıları aşağı itelemek. Üstelik çok değil, 3 ay önce fotoğraf çekmek için kendisini yerleştirdiğim o rafta korkudan öyle hareketsiz duruyordu ki, bıraksam 5 gün orda kalırdı.

Salak kedi, benim kül tablam ve ezel izlerken kullandığım çekirdek kitim (bi çekirdek dolu kase, bi de kabuklarla dolu kase) için en güvenli yer o rafın üzeriydi, şimdi nerde saklayayım ben onları? Kapalı dolapta, çekmecede saklayayım desem iki aya kalmaz onları açmayı da öğrenirsin sen. Kasa mı yaptırayım lan sırf bu ıvır zıvırı saklamak için?

Burda bi an Rufus'un steteskopla kasanın şifresini çözmeyi denediği bi sahne geldi gözümün önüne. Bu fikirden de vazgeçtim.

Bi de bi haftadır ayrı bi asabileşti. 2-3 haftadır ben uyumak üzere yattığımda ve uyanıp kalkmadan önce yatakta debelendiğim süre zarfında patisiyle alnımı tokatlayıp kaçıyor, bu oyunu bana nisbeten sevimli geliyordu.

Ama dün gece uyumak için yattığımda resmen dayak yedim arkadaş ya. Resmen seri tokatlar yedim alnıma. Patileri gözüme girmesin diye gözümü kapadığım için göremedim, ama çift pati bile dalmış olabilir. Hatta kedilerde dört pati var lan, kesin dört pati dalmıştır. Ciddi manada korktum dün akşam, kedi beni deşecek diye.


Çok uzattım.



Sonuç olarak, canıma tak etti arkadaşım. Odada ıncık gıncık ne varsa satıp savıcam, bi masa, bi yatak, 2 de dolap bırakıcam içerde. Hatta yıllardır "Evde oyun oynuyorum, laptop kaldırmaz" diye devam ettirdiğim desktop kullanma inadımdan da vazgeçip bi laptop almak bile geçti aklımdan. Ama Rufus'un patileriyle laptop'ı yere düşürme ihtimalini düşününce vazgeçtim.

Ortalıkta hiçbir şey bulundurmayacağım, minimalist olacağım.

İşte minimalizm kesin kedisinin teröründen yılmış bir insan tarafından uygulanmaya başladı ilk. Sonra da "aaa ne güzelmiş, Tv üzeri dantel örtü falan çok banal zaten" diye düşünen insanlarca da yayıldı tüm dünyaya.

Minimalizm şimdiye kadar kimsenin aklına gelmemiş olsa Rufus yüzünden benim aklıma gelirdi, bundan da eminim.



Ne diyorduk,


Yaşasın minimalizm.


Yaşasın Rufus terörüne karşı Buro - Minimalizm dayanışması.














3 yorum:

Genetrix dedi ki...

Yaşasın Rufus, Yaşasın Minimalizm. Kahrolsun boşuna kalabalık sevgili evleri, odaları. Birce çok haklı! Neden mi? Serhat da sürekli bana aynı şeyi söylüyor ve ben de hattori hanzo yuzunden bunu yapmak zorunda kalıyorum gun be gun. çünkü serhat isimli şahin bakışlı sevdiceğim onbeş yıldır kopek baktıgı için minimalizmin tavanlarını bile keşfetmiş. kediden mi, evcil hayvandan mı bilemem ama bu minimalizm gelmeden once baya geniş bi insandım bende ühühüh.

pudra dedi ki...

çok güzel çok salak.yerim bunu ben

Buro dedi ki...

Arkadaşlar,

"Rufus, fotoda durduğu gibi durmaz".

Hatta abartırsak kanımda 160 promil rufus var.