20110516

Önce Yazı Bekledim, Sonra Yazın Bekledim

Çeyrek yüzyılı çoktan devirdiğim şu ömrümde çıkardığım en büyük derslerden biri de İstanbul'da yaşıyorsan ve hava aylardan sonra ilk kez güzelleştiyse o gün dışarı çıkmaman gerektiğidir. İlla hava alayım diyorsan balkondan dışarı sarkacaksın, daha extreme bir şey olsun diyorsan kapının önüne inip çekirdek çitleyeceksin falan. Kesinlikle sahile ineyim, iki dolaşayım demeyeceksin.

Ama insanız işte, akıllanmıyoruz.

Malum hava şahaneydi İstanbul'da haftasonu.

Biz de o gazla (ben bile) sabahın 11'inde (pazar günleri saat 16:00'ya kadar sabahtır benim için) kahvaltıya çıkmaya niyetlendik çekirdek (çitlediğimiz değil) kadro. Gittik kahvaltımızı yaptık, marinada olmamız sebebiyle birleşip bir yelkenliye girerek kafamıza estikçe adaları turlama planlarımızı bir kez daha gözden geçirdik, (bizdeki vizyona da bak, millet yelkenliyle dünya turu hayal eder, biz adalar) sonra kahve içelim diye caddeye yönlendik.

Caddeye gitmemiz bir saat, park yeri bulmamız 40 dakikamızı aldı, tek istediğimizse birer kahve içmekti. Bana kalsa o kadar yer aramayı bırakıp eve dönerdim de ikna edemedim bizimkileri.

Güç bela girdik kahveciye, orda da 20 dk sipariş sırası, 20 dakika da kahvelere erişim sırası bekledik. Dayanamadım bi yerden sonra, "arkadaşım kahveyi veremeyeceksen yandaki büfeden cola alıp geleceğim ben" dedim, ama anlamadı kafası zaten yeterince karışmış olan barista.

Neyse ki kavuştuğum kahveyi içmek için sıra beklemedim, ağzımla kahve fincanı bardağı arasında hiç insan yoktu şaşırtıcı bir biçimde.

Nice sonra aklımıza geldi, sahile inip de çimlerde mayışmak.

İşin özü, aylardır yazı bekledik; yaz yüzünü biraz gösterince de her yerde sıra bekledik.

Hiç yorum yok: