20091221

Mesane Syndrome

Pazartesi gününün yoğun iş temposu (bu laf da tam pazarlamacı lafı gibi gelir bana) içinde düşünmeye fırsat bulduğum sayılı zamanların birinde şu tespiti yaptım.

İnsanın başına ne gelirse çişinden gelir.

Hadi o kadar iddialı olmayayım, şöyle diyeyim: insanın başına çişi yüzünden çok şey gelir.

Kendi litaratürümde "çiş geliyorum demez" olarak nitelendirdiğim sendromun beni nasıl maymun ettiğinin örneklerinden bir tanesini yazmıştım zaten şurda .

Başıma çiş kaynaklı -ve saysan on kişinin bilmediği- iki olay daha geldi ki rezalet konusunda direkten döndüğüm asıl iki durum bunlardır.

2004 yılında, bu zamanlar askerdeydim. 12 Aralık'ta teslim olmuştuk işte. Daha ilk günümüz, herkes ilk gördüğü insanla konuşup ortak bir nokta bulur da kanka olurum ümidinde. Şaşkın gibiyiz resmen. Bizi nereye sürerlerse oraya gidiyoruz, yaklaşık 300 kişilik bir grup.

İlk gün yapılması gerekenler bitti, koğuşlarımızın olduğu katlara geçtik. Neyse ki tüm kısa dönemler aynı koğuşlarda kalıyordu da herkes aynı şekilde yabancıydı ortama. Koğuşlarımızın açıldığı koridorlarda sıralı dolaplarımızın önünde pijamalarımızı giyip, botlarımızı da dolaplarımızın önüne bırakarak yataklarımıza gittik kurallar gereği.

Askerlikte ilk gece çok garip cidden. Yatıyorsun, uyuyamıyorsun. Aklında geride bıraktıkların var, askerlikte nelerle karşılaşacağının düşüncesi var falan. Onları düşünürken daldığım uykum çişimin gelmesiyle bölündü gece bi ara. Muhtemelen gecenin üçünde falan. Kalktım, ara katlarda bulunan tuvaletlerin birine ulaşmak için yarım kat yukarı çıktım. Tuvaletten çıktım, koğuşa döndüm, yattım.

Oh, ne güzel.

Ta ki sabaha kadar.

Sabah 5:30'da uyandırıldık. Neyse ki kısa dönemler görece baya medeni oluyorlar da "Arkadaşlar, sabah oldu, hadi kalkın lütfen" diye uyandırıyor o günün koğuş nöbetçisi. Kalktım, giyinmek için koridordaki dolabın başına gittim.

A aa? Botlarım yok! Ulan, botların çalınır demişlerdi, ben de kendimi buna hazırlamıştım, tamam. Ama ilk geceden bot mu çalınır lan? Toplasan 3 sat giymiştim daha. Özene bezene keçe yerleştirmiştim içine. Onu bıraksaydı bari çalan.

Sonra soğukkanlılığımı koruyarak "Neyse, bugün de terlikle gezerim. Komutanlar anlayışla karşılar herhalde" diye düşünüyorum ama bi yandan da ilk günümde böyle bir rezillikle tüm bölüğün celebrity'si olma düşüncesi canımı sıkıyor.

Yapacak bir şey yok diyip dolabımı açtım.

Oha! dolabım da bomboş. Botları çaldın, bari dolaptakileri bıraksaydın lan.

Bomboş dolabı görmenin şoku takriben 2 saniye sürdü, zeki bir Türk askeri olarak kendimi hemen toparladım. Sonra kafamı kaldırıp önünde bulunduğum -ve ilk gecemin yarısını içinde geçirdiğim- koğuş numarasına bakmak geldi aklıma.

Gece koğuşumdan kalkıp, yarım kat yukardaki tuvalete gitmiş, işim bittikten sonra bi yarım kat daha yukarı çıkarak koğuşumun bir üst katındaki, tam koğuşumun hizasına gelen koğuşa dönmüştüm.

Çok büyük bir şans eseri o koğuşta kendi yatağımmışcasına yatıp uyuduğum yatak boştu da, kendimi askere yeni teslim olmuş başka bir kısa dönemin koynunda bulmadım. Neyse ki ilk sabahtı, kimse birbirini tanımıyordu. Haliyle o koğuşta olmaması gereken birinin uyuduğunu da farketmemişlerdi.

Hiçbir şey olmamış gibi indim kendi koğuşuma. Yerli yerinde duran botlarımı ve eşyalarımı giyim, çıktım dışarı.

Bu arada, iki olay demiştim de. Bu postu bile pazartesi yazmaya başlayıp çarşamba gecesi bitirebildim. Diğer olayı da yazarım bi ara.

Hiç yorum yok: