20081218

Turuncu

Eski Bu, 24.09.2008

O kadar memnunsunuzdur ki bir süredir hayatınızda kimse olmadan, üzerinizde kendi sorumluluğunuz hariç kimsenin sorumluluğunu taşımadan yaşamaktan. Eve geç gideceğinizi haber vermeyince kimsenin kapris yapmayacağını bilmenin huzurunu, yolda gördüğünüz hatunun gözleri hakkında rahatça yorum yapabilmenin özgürlüğünü seversiniz.

Kendinize ayırdığınız zamanı kimseyle paylaşmadan dolu dolu yaşamak istersiniz. Hayatınızda biri olsa belki "Caddebostandayım, gelsene" diyecektir tamemen kendinize ayırıp miskin miskin film izlemeyi ya da çıkıp arkadaşlarınızla dolaşmayı planladığınız pazar öğleden sonrası; üstelik bi önceki geceyi de beraber geçirmiş olmanıza rağmen. Gideceğiniz yarım saatlik yol bile gözünüzde büyür ama bilirsiniz ki gitmediğinizde çekeceğiniz dert yarım saatten çok daha fazla sürecektir.

Cep telefonunuza fazla kısa mesaj gelmez, gelene de cevap vermek zorunda değilsinizdir zaten.

Haftasonu hangi filme gideceğinizi, bir daha ne zaman görüşeceğinizi, daha kışın ortasındayken yaz tatilini beraber yapıp yapmayacağınızı planlamak zorunda hissetmezsiniz kendinizi.

Arada son sevgilinizin kadın ruhundan hiç anlamadığınız konusundaki sözleri gelir aklınıza. Önce biraz fazlaca yakınlaşıp sonra ilgisizliğinizle üzdüğünüz için sizi hayatından tamamen çıkaran arkadaşınızı düşünürsünüz sonra. Ama hemen kayboluverir o düşünce. Böylesinizdir, değişemezsiniz ki.

Siz memnunsunuzdur hayatınızdan. Rahatça yaşarsınız. İçinizden nasıl geliyorsa öyle.

Sonra öyle bir gün gelir, öyle bir insan düşer ki aklınıza; yarım saatlik yolu gitmeye üşenen kendinizi saatler süren, neyle karşılaşacağınızı bile bilmeden çıktığınız şehirler arası yolculuklarda bulursunuz.

Uzun süre sonra geceleri yatağınıza uzandığınızda hemen uyumak yerine birini, bir şeyleri düşünür bulursunuz kendinizi. Gelen kısa mesajlara hevesle cevap verir, gözünüz telefonda gelecek yeni mesajları beklersiniz. Aklınıza türlü türlü sürprizler gelir, bir kısmını gerçekleştirirken bir kısmı için tutarsınız kendinizi.

Aylardır -hatta sevgiliniz olduğu zamanlarda bile- gözünüzde büyüyen bir çok şeyi yapıyorsunuzdur artık. Hem de kendinizi hiç yorgun hissetmeden, tamamen kendi isteğinizle.

Şaşarsınız kendinize. Belki de sadece bir macera aradığınızı, çok muhtemelen bu sürecin çok da uzun sürmeyeceğini bildiğiniz halde şaşarsınız bunları bile yapabildiğinize. Ama içinizden gelen budur, yapmasanız rahat edemezsiniz.

Bir bakarsınız, farkında olmadan doğru iz üzerinden saptığınızı farkedersiniz. Hem sizi hedefinize ulaştıracak, hem de sizin olağan yaşantınızı sürükleyen izden sapmışsınızdır. Sırf bu yüzden istediğiniz gibi gelişmez olaylar ve şaşırarak yaşadığınız süreç beklediğinizden de kısa sürer. Kendi elinizde olmadan kısalır, içinizdeki o heyecanı tüketir.

Yine de -belki içinizdeki son heyecan kırıntısı, belki de havaalanında yalnız geçirdiğiniz 2 saatin verdiği sıkıntının etkisiyle- gözünüzün takıldığı küçücük bir şeyi ona hediye etmek geçer içinizden. Gerçekten isteyip istemediğinizi sorgularken hediye adayının hemen yanında duran kartpostala takılır gözünüz. Üzerinde 4 yapraklı bir yonca bulunan, görür görmez size bir "+" çağrıştıran kartpostal. Belki de bir işarettir, diye geçirirsiniz içinizden ve alırsınız hem hediyeyi hem de o partpostalı; doğru iz üzerinden hiç çıkmamış olmayı, hala karşınızdakinden "bunun için sana bir artı" sözlerini duyabilmiş olmayı dileyerek.

Alışverişiniz bittikten 2 dakika sonra telefon çalar. "Seni çok özledim" sözlerini dinlersiniz o çok üzdüğünüz için sizi hayatından çıkarmayı deneyen arkadaşınızın sesiyle.

Sonra konuşalım dersiniz ve o an bir kez daha emin olursunuz; adaletsizdir dünya.

1 yorum:

cerenimiss dedi ki...

ilk 6 paragrafta kendimi buldum..uzun zamandır arıyodum... =)