20081230

Cem Adrian

Daha 15 dakika olmadı canım bir arkadaşım şu* videoyu göndereli. Cumartesi gecesi ve pazar sabahı olmak üzere 12 saat içinde 2 kez de tv'de rasgelmiştim zaten söz konusu şarkıya. Gariptir, aynı gün blogumda da bir şekilde karşıma çıktı Cem Adrian.

Geçen cumartesi gecesine kadar bilmiyordum bu insanı ismi dışında. Kayıp mıdır benim için tartışılır, ama ne tarz müzik yaptığı hakkında bile bir fikir oluşmamıştı kafamda. Önceki gün sözlükten biraz bakınınca öğrendim -en azından kimilerine göre ki bu kimileri arasında Fazıl Say da var- ne kadar büyük bir yetenek olduğunu.

Şimdi tekrar tekrar, rahat rahat dinliyorum da şarkıyı...

Alakasız bir şekilde Cem Karaca'yı hatırlattı bana bir süre. Sonra şarkının sözlerini kendim yazabilmiş olmayı diledim bu konuda hiç yeteneğim olmadığını bildiğim halde.

Daha sonra bu şarkının bir filme soundtrack olması gerektiği geçti aklımdan. (Belki zaten öyledir, bilmiyorum. Ne zaman aklımdan bu düşünce geçse öğreniyorum ki o şarkı zaten bir soundtrack albümde yer almakta.)

Şimdi düşünüyorum da. Milletin şarkılarıyla beraber hasta olduğu Issız Adam filminin soundtrackinde yer almalıydı. Belki de filmi daha farklı sonlandıracak bir şekilde.

* Bu http://www.youtube.com/watch?v=ETuWGu7lpTY

Smile

Smile Adsl reklamında ayda 14.90 liraya istediği insan olan dönerci var ya.

New York'ta yaşayan John olmak yerine İstanbul, Marmaris ya da Bodrum'da yaşayan dönerci Recep -yani kendisi- olsa John'un götürdüğü/götüreceği hatundan daha fazlasını götürür sayıca, bundan eminim. Nitelik açısından yorum yapmadığım konusunda dikkatinizi çekerim ki Recep de bu konuda yüksek bir beklenti içinde değildir muhtemelen.

Geçmiş örnekleri hatırlayalım. Musa var mesela...
Diğerlerini hatırlayamadım, onları da siz hatırlar yazarsınız.

dü düt

Sabah işe gelirken farkettim, iyi araba kullanan bayanların gözümde ne kadar çekici olabileceğini.

20081229

.


Küre

Küresel ısınma değil de homojen ısınma yaşasak daha güzel olur sanki.

Ne bileyim sıcaklık (burda sıcaklıktan kastım şöyle bi 25 derece falan) yılın her ayına eşit dağılsın, rahat rahat yaşayalım. Tamam hadi sıcaklık dağılımının ortalamasını alırken göz ardı edeceğimiz (istatistikteki adını unuttum) çok sıcak ya da çok soğuk olmak üzere uç değerleri yaşayabiliriz bir kaç gün.

Bütün yıl aynı sıcaklığı yaşarsak da baharın ve yazın değerini unutur muyuz ki?

20081228

.


MSN Tesbiti

Çoğunuzun bildiği üzere sosyolog değilim. Bahsedeceğim konuyla ilgili bilimsel bir çalışma da yapmadım şimdilik. O yüzden alınmayın hiç biriniz. Ya da naparsanız yapın bilemiyorum.

Ancak Msn'de yeterli örnek uzayına ulaşacak kadar insanla görüştüğümü düşünerek vardığım sonuç şudur ki;

Bıraktım "selam, nasılsın?" gibi medeni girişleri, "slm nbr" bile yazmadan, muhabbete titreşim göndererek başlayan insanların çoğu (nerden baksan %90) belli bir eğitim seviyesinin -ki bu bana göre açık öğretim dışında bir lisans programını bitirmiş ya da söz konusu programda okuyor olmak- altında insanlar.

Daha önce de belirttiğim üzere konuşmaya titreşim göndererek başlayan insanlar yüzyüze konuşurken de karşısındakini "hişş bak biii" dercesine her kelimesinde dürterek konuşan insanlardır benim gözümde ki mümkün olduğunca uzak kalırım bu tip insanlardan.

20081227

Facebook

Şimdi ben Facebook hesabımı yeniden açtım ya. Açarken de aksi bir seçim yapmadığımdan mıdır nedir, Türkçe oldu tüm menüler vs.

Şimdi öyle garip geliyor ki status (durum mu demek lazım şimdi?) kısmında "Şu an ne yapıyorsun?" sorusuyla karşılaşınca.

Hayır oraya o an ne yaptığımı yazsam sayfayı yenilediğimde "Peki şu an üzerinde ne var?" falan gibi bir soruyla karşılaşacakmışım gibi geliyor, korkumdan bir şey yazamıyorum.

Canım Vs. Tatlım

Karşındaki insana hitap ediş şeklin genelde onunla olan samimiyetine göre şekillenir, samimiyet arttıkça hitaplar da değişir ya.

Gümrük işlemlerimizi yürüten firmada görüştüğüm arkadaşlarımın ilk tanıştığımız zamanlar bana hitap şekillerini hatırlıyorum. "Buro Bey" şeklindeydi. Geçen zaman ve benim güven telkin edici kişiliğim sebebiyle zamanla "Buro" oluverdi. Son zamanlarda hitaplarında "Unutkan", "Komik" gibi kelimeler kullanmaya başladılar ki sanırım iyice suyu çıktı olayın.

"Canım" diyorsam birine onu kendime bir şekilde yakın hissettiğim, onunla bir şeyler konuşabileceğime inandığım içindir. Ama "tatlım" kelimesinin daha ileri samimiyet derecesi gösteren bir ifade olduğunu düşünürüm. Herkese karşı kullanılacak bir kelime değildir. Bi hatuna tatlım desem "ayy bana yazıyooo" diye düşünecekmiş gibi gelir mesela. (Bana tatlım dediklerinde tabi ki öyle düşünmem, fesat mıyım ben) Sanki böyle daha yavşak daha yılışık bir ifade gibi. Karşındakini gözünde bir tatlı olarak görüyormuşsun da onu yemek istiyormuşsun gibi falan.

En azından bu yazıyı yazmaya karar verene kadar böyle düşünüyordum. Ama şimdi bakıyorum, canım dururken tatlım ne ki. Canın yani, adı üzerinde. Ne kadar dil alışkanlığıyla kullanılsa da daha çok şey ifade ediyor tatlım kelimesine göre. Tatlı nedir, alt tarafı brownie falan. Alır marketten yersin biter. Ne bileyim brownie kesmezse gider Hacıbaba'dan baklava alırsın, en kalitelisinin kilosu 30-40 lira falandır herhalde.

Kafam karıştı, bağlayamadım sonucu. Kısacası canım daha önemli bir hitap şekli olmalı bence.

20081225

mp

Çok işlevli mouse pad.

20081221

L



L is for loving you baby

20081218

Turuncu

Eski Bu, 24.09.2008

O kadar memnunsunuzdur ki bir süredir hayatınızda kimse olmadan, üzerinizde kendi sorumluluğunuz hariç kimsenin sorumluluğunu taşımadan yaşamaktan. Eve geç gideceğinizi haber vermeyince kimsenin kapris yapmayacağını bilmenin huzurunu, yolda gördüğünüz hatunun gözleri hakkında rahatça yorum yapabilmenin özgürlüğünü seversiniz.

Kendinize ayırdığınız zamanı kimseyle paylaşmadan dolu dolu yaşamak istersiniz. Hayatınızda biri olsa belki "Caddebostandayım, gelsene" diyecektir tamemen kendinize ayırıp miskin miskin film izlemeyi ya da çıkıp arkadaşlarınızla dolaşmayı planladığınız pazar öğleden sonrası; üstelik bi önceki geceyi de beraber geçirmiş olmanıza rağmen. Gideceğiniz yarım saatlik yol bile gözünüzde büyür ama bilirsiniz ki gitmediğinizde çekeceğiniz dert yarım saatten çok daha fazla sürecektir.

Cep telefonunuza fazla kısa mesaj gelmez, gelene de cevap vermek zorunda değilsinizdir zaten.

Haftasonu hangi filme gideceğinizi, bir daha ne zaman görüşeceğinizi, daha kışın ortasındayken yaz tatilini beraber yapıp yapmayacağınızı planlamak zorunda hissetmezsiniz kendinizi.

Arada son sevgilinizin kadın ruhundan hiç anlamadığınız konusundaki sözleri gelir aklınıza. Önce biraz fazlaca yakınlaşıp sonra ilgisizliğinizle üzdüğünüz için sizi hayatından tamamen çıkaran arkadaşınızı düşünürsünüz sonra. Ama hemen kayboluverir o düşünce. Böylesinizdir, değişemezsiniz ki.

Siz memnunsunuzdur hayatınızdan. Rahatça yaşarsınız. İçinizden nasıl geliyorsa öyle.

Sonra öyle bir gün gelir, öyle bir insan düşer ki aklınıza; yarım saatlik yolu gitmeye üşenen kendinizi saatler süren, neyle karşılaşacağınızı bile bilmeden çıktığınız şehirler arası yolculuklarda bulursunuz.

Uzun süre sonra geceleri yatağınıza uzandığınızda hemen uyumak yerine birini, bir şeyleri düşünür bulursunuz kendinizi. Gelen kısa mesajlara hevesle cevap verir, gözünüz telefonda gelecek yeni mesajları beklersiniz. Aklınıza türlü türlü sürprizler gelir, bir kısmını gerçekleştirirken bir kısmı için tutarsınız kendinizi.

Aylardır -hatta sevgiliniz olduğu zamanlarda bile- gözünüzde büyüyen bir çok şeyi yapıyorsunuzdur artık. Hem de kendinizi hiç yorgun hissetmeden, tamamen kendi isteğinizle.

Şaşarsınız kendinize. Belki de sadece bir macera aradığınızı, çok muhtemelen bu sürecin çok da uzun sürmeyeceğini bildiğiniz halde şaşarsınız bunları bile yapabildiğinize. Ama içinizden gelen budur, yapmasanız rahat edemezsiniz.

Bir bakarsınız, farkında olmadan doğru iz üzerinden saptığınızı farkedersiniz. Hem sizi hedefinize ulaştıracak, hem de sizin olağan yaşantınızı sürükleyen izden sapmışsınızdır. Sırf bu yüzden istediğiniz gibi gelişmez olaylar ve şaşırarak yaşadığınız süreç beklediğinizden de kısa sürer. Kendi elinizde olmadan kısalır, içinizdeki o heyecanı tüketir.

Yine de -belki içinizdeki son heyecan kırıntısı, belki de havaalanında yalnız geçirdiğiniz 2 saatin verdiği sıkıntının etkisiyle- gözünüzün takıldığı küçücük bir şeyi ona hediye etmek geçer içinizden. Gerçekten isteyip istemediğinizi sorgularken hediye adayının hemen yanında duran kartpostala takılır gözünüz. Üzerinde 4 yapraklı bir yonca bulunan, görür görmez size bir "+" çağrıştıran kartpostal. Belki de bir işarettir, diye geçirirsiniz içinizden ve alırsınız hem hediyeyi hem de o partpostalı; doğru iz üzerinden hiç çıkmamış olmayı, hala karşınızdakinden "bunun için sana bir artı" sözlerini duyabilmiş olmayı dileyerek.

Alışverişiniz bittikten 2 dakika sonra telefon çalar. "Seni çok özledim" sözlerini dinlersiniz o çok üzdüğünüz için sizi hayatından çıkarmayı deneyen arkadaşınızın sesiyle.

Sonra konuşalım dersiniz ve o an bir kez daha emin olursunuz; adaletsizdir dünya.

Silence is the Way

Eski Bu, 15.10.2008

Sevdiğim şarkılar bir yerlerde istemim dışında kulağıma geldiğinde daha bi keyiflenirim. En son Haziran ortası gibi, parkederken çalmaya başlayan ve yanımdaki insanı bekletmemek adına yarım bırakıp indiğim Idioteque 15-20 dakika sonra girdiğimiz ilk mekan olan Pi'de sanki "Ben sizden önce geldim" der gibi mekana girer girmez karşıma çıkınca nasıl da hoşuma gitmişti.

Letting the Cables Sleep çalmaya başladı bugün radyoda ve şarkıyı bitirebilmek için yolumu uzattım. Hava yağmurluysa, yanınızda kimse yoksa, hele bi de hafiften karanlık bir yolda gidiyorsanız size yolunuzu uzattıracak şarkılar listesine ilk sıralardan girer bence bu şarkı. İlk sıra kimin olur derseniz kuvvetle muhtemel "I Am the Highway" derim ki hemen her kategoride ilk sıradadır kendisi.

Eve gelip tekrar dinledim Letting the Cables Sleep'i, bu kez klibini de izleyerek. Hala da dinliyorum zaten.

Muhtemelen yaşamış, yaşamamışsanız da şahit olmuşsunuzdur. Bazen hoşlandığı ama bir türlü beraber olamadığı insan için elinden ne geliyorsa yapar ya insan. Hiç adeti olmadığı halde bir şeyler yazar, kapısında yatıp yolunu gözler, en çaresiz zamanlarında -bence tarihin en eski numaralarından birini yaparak- karşısındakini mutlu etmek adına sürprizler yapar, hediyeler alır, vs. Ne kadar çaba harcasa - bunlar başkalarının eriyip bitebileceği şeyler olsa da-, onunla olmak istediğini ona ne kadar hissettirse de karşısındakinden hiç ses çıkmaz bazen. O zaman kızar belki bizimki, "Silence is not the way, we need to talk about it" diye geçirir içinden. Hatta "whatever you say; it's alright, whatever you do; it's all good" diye düşünür kendisini ona tamamen teslim edercesine. Yeter ki beraber olabilsinler, ona yeter.

Ama "Silence is not the way" diye kendini paralarken hiç aklına gelmez ki karşısındakinin neden öyle sessiz kaldığı. Karşısındaki de bilir, o da anlar bizimkine neler hissettirdiğini. Kalbinde duyar onları, ama cevaplayamaz. Belki doğuştan, belki de şimdiye kadar yaşadıklarından dilsiz olmuştur onun kalbi. Anlar, ama cevaplayamaz tıpkı şarkının orjinal klibinde esas kızın içinde olduğu durum gibi.

Bizimki dayanamayıp isyan ederek onun karşısına geçtiğinde anlar onun neden bu kadar ürkek, kalbinin neden bu kadar sessiz olduğunu; o saatten sonra anlaması neyi değiştirecekse.

Tabi ki bu en iyi yaklaşımdır eğer gerçekten böyle bi durum yaşanıyorsa. Tüm o sessizliğin, karşılıksız kalan çabanın anlamı karşındakinin seni hiç istemiyor oluşudur genelde.

20081213

Hey Corç

Tam şu an Hakan Peker Disko Kralı'nda "Hey Corç" temalı şarkısını söylüyor. Millete 80'lerden gına gelmiş olacak ki 90'lar gibi bi konsept var galiba bu gece programda. (Evet öyleymiş, şimdi anladım konsepti. Mal mıyım?)

Neyse, bu şarkı patladığında ben ilkokuldaydım. Okuldan çıkıp öğleden sonra okulun bahçesinde oynarken bir arkadaşımın ablasının koşarak gelip Hakan Peker'in söz konusu kasetini bulduğunu sevinçle haykırışı hala gözümün önünde.

Bu tip şarkıların kol gezdiği bir dönemi en az hasarla atlatıp bugünlere gelebildiğim için dua ediyorum şu an.

Ek: Oha Barbaros Hayrettin insanı çıktı programa.

Bu tip şarkıların kol gezdiği bir dönemi en az hasarla atlatıp bugünlere gelebildiğim için kurban kesmeyi planlıyorum şu an.

Ek 2: Eyvah Burak Kut

Ek 3: Anladım ki Ek yapmanın sonu yok. Tayfun insanı çıktı şimdi de. Fan Club'ı bile varmış adamın.
Bkz: Akıl Fikir
Rüya Ersavcı hala çok tatlı ayrıca.

Ek 4: Yonca evcimik. Oha dansçılarını bile getirmiş. Neyse ki şarkının çıktığı zamanlarda eşlik eden dansçıları getirmemiş ki onlar muhtemelen memelerine basıp düşerdi dansederken.

20081205

Aile Şirketi

- Nerde çalışıyorsun?
- Bir aile şirketinde
- Ne şirketi?
- Aile şirket
- Peki ne şirketi?
- Aile şirketi!

Biraz zaman aldı aile yapıp satmadığımızı anlamam.

20081202

Sivri

Yaz bittikten sonra sağda solda sivrisinek gördüğümde nasıl mutlu oluyorum.
Yaz hala tamamen bitmemiş de kırıntıları kalmış hissine kapılıyorum.