20110922

How (not to) pin the hole.


Kendisine çoğu zaman güvendiğim, beni neredeyse hiç yarı yolda bırakmadığı halde zekamı sorguladığım durumlar olabiliyor. İnsanın kendi kendini sorgulaması güzel bir şey bir yandan, o yüzden bu durumu pek de ciddiye almıyorum. Ama yine de yazayım istedim ki ibret-i alem olsun. Aleme olmasa da bana olsun ki, yaptığım mallığın dozu artmasın.

Biliyor olabileceğiniz, bilmiyorsanız da şuradan öğrenebileceğiniz üzere bir pinhole kamera yapmıştım ancak sonuçlar çok da istediğim gibi olmamıştı. Mükemmele yakınsamaktan fazlasıyla hazzeden bir insan olarak bir süredir kamerayı geliştirmeyi, T-800'den T-1000'e terfi ettirmeyi düşünüyordum.

Aslında her şey tamamdı da gövdeyi kartondan değil de daha sağlam bir malzemeden yapmak gerekliydi. Böylece makinayı bir kaç film rulosu harcayacak kadar uzun süre kullanabilecektim . (Kartondan yapınca kullan at gibi bir şey oluyordu makina). Bunun için de maket yapımında kullanıldığını bildiğim balsa ağacını kendime malzeme olarak seçtim, baktığım forumlarda kendisinin bilindik bir yapı marketten tedarik edilebileceğini öğrendim. Üşenmedim gittim, ancak balsa ağacını söz konusu yapı markette bulamadım. Hah, iyi oldu hatırladığım, gideyim o foruma da -rep vereyim balsa ağacının o yapı markette bulunduğunu yazanlar kimlerse. Emeğe de saygım yok kusura bakmasınlar.

Neyse, hammadde sıkıntısı yüzünden bir süre ertelendi benim makine işi. Ta ki bugün marketin kasa sırasında aşağıda görebileceğiniz fotoğraf makinesi gözüme takılana kadar. Görür görmez bir şimşek çaktı kafamda, bu çek at makine çekip atmazsam pinhole kamerama sağlam bir gövde olabilirdi pekala.

Tanıştırayım, kameramız:




Evet, kendisi biraz "girly" olabilirdi ancak benim için önemli olan işleviydi. Gerekirse boyardım, yeter ki güzel bir gövde olsundu. hem yanında bir de kol saati vardı, daha ne isteyebilirdim ki. Hemen sepete attım kendisini. Sonra içimden bir ses "bulunsun" dedi, bir tane daha aldım aynısından. Zaten ölümüm o sesten olacak muhtemen.




Hevesle eve gelip paketi açtım. ve fazlasıyla şirin kameramı çıkardım. Gel gör ki olması gerekenden biraz hafifti makina. Ah, dedim. "Çek at değilmiş bu. Filmi kendim takmam gerekiyor". Çok da problem değildi bu. Arka kapağı açmaya çalışınca biraz zorlandım, açmaya uğraşırken kapağın gövdeye bir vidayla tutturulmuş olduğunu gördüm. Ondan hemen sonra gözüm her pozdan sonra filmi ilerletmek için kullanılan yuvarlak zımbırtıya takıldı. Çevirmeye çalıştım, ama çevrilmiyordu. Gövdeyle birdi resmen. Onun şokunu atlatamadan flaşını gördüm makinenin, o da bi donuk bakıyordu bana.



Ve acı gerçekle yüzleştim...



Makine oyuncaktı!



Yani hiç bir şekilde fotoğraf çekme yetisi yoktu.

Umutlarım yine sönmedi, sonuçta benim için önemli olan içine ışık almayan sağlam bir gövdeydi. Gövdenin ışık alıp almadığını anlamadan önce içimden bir ses (muhtemelen "bulunsun" diyen) vizörden bir bakmamı söyledi. Eh dedim, seni ne zaman kırdım ben.

Gözümü vizöre dayadığım o an anladım, durumun benim için aslında ne kadar da ümitsiz olduğunu. Zira vizörde gördüğüm şey aşağıdaki kutup ayısıydı. Deklanşöre bastıkça vizörde farklı hayvan figürleri beliriyordu ancak ilk gördüğüm figürün kutup ayısı olması beni cidden üzmüştü.



Optimist sayılabilecek bir insan olarak hala kendimi teselli etmeye çalışıyordum: Neyse ki havalar soğumaya başlamıştı. Bir ekşın gerçekleşecekse en azından çöl ikliminde gerçekleşmeyecekti.

Sonra gövdenin de zaten içine fazlasıyla ışık aldığını, almıyor olsa da 35 mm filmi içine sığdırabileceğim boyutlarda olmadığını farkedince oyuncak fotoğraf makinesiyle işim bitmişti. tam o sırada gözüm paketin üzerindeki ibareye takıldı. "Real camera action". Ben ne yazık ki sadece ilk iki kelimeye dikkat etmiştim ürünü satın almadan önce, paket elimdeyken.

"Bari şu saate bakayım, nasıl bir şeymiş" diye düşünüp saati elime aldığımdaysa bir kez daha sarsıldım.



Saat de oyuncaktı!


Tek işlevi üzerinin kapak gibi açılabiliyor olmasıydı ki o da zor anlarında içmek üzere içine zehir gizleyen bir padişah kızı (şehzadenin pembe saat takacak hali yok) olmadığım sürece pek işime yaramazdı.



Sonuç olarak, T-1000 modeline terfi etmem bir süre daha ertelendi.

Durumun bi Punto'ya yararı oldu. Saati önüne attım, onunla oynayıp duruyor. Ondan sıkılsın, makineyi de önüne atarım. Bir haftalık oyuncak ihtiyacını gidermiş oluruz.






1 yorum:

bellatrix dedi ki...

:D Ölümün kutup ayısından olmasın Buro! Aman diyeyim, (blog camiasına) lazımsın sen.