20110828

Rbço

Şu sıralar yaptığım aile ziyareti sayesinde pek bir özlediğim Rufus'la da hasret gidermeye çalışma fırsatım oldu. Rufus görmeyeli şimdiye kadar gördüğüm en büyük ev kedisi kadar büyümüş. Göbek falan da gitmiş, eski fit haline geri dönmüş. 

Bu arada hasret gidermek derken, yarım metre öteden hasret gidermeye çalışıyorum zira annemin ısrarlı "öp diyince öpüyor" iddialarına rağmen beni hala yanına yaklaştırmıyor. Yaklaşırsam da alışık olduğum pati ve ısırık kombolarını tattırıyor ve eski günleri yadediyoruz böylece. 

Rufus'un da işi zor gerçi, günün büyük kısmını "oğluuuum gel" "hadi koş koş odana" tarzında dilek ve temennilerine maruz kalarak geçiriyor. Salonda iki dakika kafayı dinleyeyim dese rahat yok çocuğa. 

Sanırım bir de köpek edinmem gerekecek bizimkiler için. Annemin "gel oğlum", babamın "hadi yuvarlan" telkinlerini seve seve yerine getirir de hem bizimkiler rahatlar hem Rufus. Belki babamın terliklerini bile getirir.

Sorunu çözmek için ikinci bir yol da bizimkilere kedi ve köpek arasındaki davranışsal farklılıkları anlatmak; kedinin başına buyruk bir hayvan olduğunu, sevilmek/oyun oynamak için hazır kıta beklemediğini, hele kendisiyle gel, yat gibi emir kipinde konuşulmasından hiç hoşlanmadığını fark etmelerini sağlamak. Ki bu davranışlar normal bir kedi için geçerli ve bizim karşımızda utanmasa davranış biçimiyle literatüre girecek Rufus var. Gel gör ki bunları bizimkilere anlatmak için çok geç. Anlatmaya kalksam da "Rufuus gel. Hıh, sen ne anlatıyordun oğlum?" şeklinde devam eder çabam. 

Hadi hepsini geçtim, Freud falan gelse kurtaramayacak anneciğimi bir yerden sonra. 

Sanırım en iyisi bir golden falan. 

Hiç yorum yok: