20110827

Kara

Bir adam vardı. 

Battıktan sonra gemisi, tam da okyanus ortasında filikada; bir başına kalmaya alışmışken bir rüzgar çıktı, sürükledi onu birden beliriveren karaya. Minik bir adaya. Önce bir çeşit serap sandı adam. Sonra gerçek olduğunu anladı. Öyle bir fırtına gibi değildi rüzgar da.  hafifçe, serin serin esip de sıcakta rahatlatan tatlı bir rüzgar. Bir meltem gibi. Arada mis kokular saçan. 

Fırtınaya kapılıp da karaya vurmadı.  Kayığıyla yanaşıp karaya çıktı adam, rüzgar onu sürüklemiş olsa da. Dönebilirdi denizine geri, dönmedi.  Çıkmasa karaya yine ölmeyecekti. Ama adam kalmayı tercih etti. 

Mavi güzeldi de kara rengarenkti. Yeşil vardı en çok, adamın en sevdiğinden. Papağanların kuyruğunda kırmızı vardı sonra; yaban lalelerinde sarı, eflatun, turuncu. Hele bir de gökkuşağı çıkardı ki yağmurdan sonra, her yanı rengarenk boyardı.

Sevdi karada yaşamayı. Alıştı. Kendine bir barınak yaptı, üşüdüğünde içine sığındı. 

O denizin ortasında yalnız, adaysa ıssızdı eskiden. O karaya çıktı, ada canlandı. 

Ara ara fırtınalar çıktı, depremler oldu. Bir seferinde barınağı yıkıldı fırtınadan, ama adam hemen ertesi gün tekrar yaptı. Gitmeyi düşünmedi karadan; depremler, fırtınalar her yerde olurdu. Hem sevmişti o karada yaşamayı. Öğrenmişti, yağmurlar bazen günler sürse de ıslanıp hasta olmamayı. 

Bir sabah bir gürültüyle uyandı. Önce yine deprem oluyor sandı. Daha önce de olmuştu. Çok uzun sürmezdi. Bekledi, geçer diye. Bekledi, bekledi.  Geçmedi. Deprem miydi, herneydiyse o, hiç dinmedi. 

Bir gümbürtü koptu ve kara suya batmaya, suyla bir olmaya başladı. Tamemen gömüldü sonra suya. Ada okyanusun dibine batarken adam artık hem karasız hem de kayıksız kaldı. "dalsam, çeksem yukarı" diye düşündü. Ama biliyordu, ne yapsa faydasızdı. O karadan gitmedi de daha zoru oldu, kara onu bıraktı.

Elinde adadan bir avuç toprak kaldı.

Hiç yorum yok: