20130416

Overlok Makinası Ayağınıza Geldi

Bazen kulağıma tatlı tatlı fısıldayıp sabahları beni uykumdan uyandıran sevdiceğin, bazen de yalnızlığımda çıkagelen bir dostun sesi gibiydi benim için, "overlok makinası ayağınıza geldiği" diyen kadının sesi.

Her duyduğumda "belki bu kez görürüm" umuduyla cama çıkardım. Ama utangaçtı, hep arabanın içinde saklanırdı. Ne kendisini görebilirdim, ne de hünerlerini sergilediği o overlok makinasını. Çok da çekingendi. Her geçişi ya arka sokaktan olurdu ya da yan sokaktan. Hiç bizim sokaktan geçtiği olmazdı. Ama bir taraftan da bana çok bağlıydı. Onun sesini ilk duyduğumdan beri 2 şehir değiştirdim, ikisinde de peşimden geldi o kadife sesiyle.

Çok merak ediyordum ama ben de çekiniyordum içten içe. Karşısına çıkmaktan korkuyordum. Hem nasıl çıkacaktım ki, sesini duyduğuktan sonra ben aşağı inene kadar zaten gitmiş olurdu. Camdan bağırsam durdurmak için, "overlokçuuu, bi dakika" mı diyecektim. Sesimi duyunca kaçardı belki de ürkek bir ceylan gibi. Kaçmadı diyelim, arabanın şoförü "sen overloklukları sepetle sarkıt, beş dakikada yapalım" diyebilirdi ve ben yine göremezdim o sesin sahibini. Ama bu utangaçlığının bir sebebi olmalıydı.

Günlerce bunu düşündükten sonra acı gerçeği farkettim. O sesin sahibi, ürkek ceylanım, şoförün tutsağıydı. O da karşıma çıkmak istiyordu da onun emeğinden ekmek yiyen şoförün gazabından korkuyordu. Ama korkmamalıydı, kurtaracaktım ben onu.

Ama nasıl? Napardım da bir şekilde karşısına çıkardım?

En son bir plan yaptım. Mahallemizin odamın duvarını tamamen kaplayacak büyüklükte bir haritasını yaptırıp duvara astım ve iki ay boyunca ürkek ceylanımın sesini her duyduğumda o an bulunduğu yeri harita üzerinde işaretleyip saati de kenarına not ettim. Filmlerde seri katilleri bile böyle yakalıyorlardı, ben ceylanımı mı yakalayamayacaktım? Elde ettiğim verileri bilgisayarıma yükleyip bir simülasyon oluşturunca overlok mafyasının rotasını tam olarak saptadım. Rotaya göre çarşamba günü saatler 16:15'i gösterdiğinde arka sokaktan geçecekti. Ama o gün cumaydı. Ceylanımı kurtarmama daha beş koca gün vardı. Benim için geçmesi çok zor bir zamandı ama bu dezavantajımı da lehime çevirmeye karar verdim. Mahallenin haritasını ve mafyanın rotasını kendime göre şifreleyip vücuduma dövme olarak yaptırdım. Olur da aşağı sokakta yakalayamazsam rotayı takip edip yetişecektim şoföre. Kalan zamanımda da bu görevim sırasında ihtiyacım olabilecek ekipmanları tamamladım. Tepesinde pusula olan bir rambo bıçağı, mavi ışık versin diye bir mavi ışık, ceylanımın hapsolduğu arabayı durdurmam gerekirse diye bir kement falan edindim. Kusursuz işleyeceğinden emin olmak için her gece uyumadan planımı en ufak ayrıntısına kadar gözden geçirdim.

Salı gecesi gözüme uyku girmedi. Bir yandan önümdeki zorlu operasyonun heyecanı nabzımı arttırıyor, diğer taraftan ceylanıma kavuştuğumda yaşayacağımız saadet kalbimde kelebekler kanat çırpıyormuşçasına ürpertiyordu içimi. O düşüncelerle sızdığımda saat sabahın beşi falan olmalıydı.


Çarşamba sabahı ise vakit gelip çatmıştı. Uyanır uyanmaz hazırlıklarıma başladım. Şoförün dikkatini çekmemek için üzerime overlok yapılması gereken birşeyler giydim, boynuma ekipmanlarımı gizlemesi için pelerin niyetine uçları pülçük pülçük olmuş bir kilim bağladım. Ekipmanlarımı kuşandım ve artık hazırdım. Sokağın en tenha köşesinde şoförün geçişini beklemeye başladım. Rotadan emin olmak için düvme olarak vücuduma işlettiğim haritaya bakmak geldi aklıma ama salak dövmeci rotanın en kritik kısmını sırtıma işlediğinden bu amacımı gerçekleştirmek için hamama gidip tellaktan tarif almam falan gerekirdi. Artık bunun için çok geçti. Neyseydi, ceylanımın sesi uzaktan duyulmaya başlamıştı bile. Sesinin binalardan yankılanışını dinleyip bana ne kadar uzakta olduğunu anlayabiliyordum. Giderek yaklaşıyordu. Son metrelerde heyecanım o kadar artmıştı ki kalp atışlarımın sesiyle ceylanımın sesi birbirine girmişti. Ama heyecanımı, şelale olmuş akan duygularımı sonraya saklamalıydım. Soğuk kanlı olmalıydım.

Overlok makinası giderek ayağıma geliyordu. Artık beş dakika değil, beş saniyeden de az zaman kalmıştı. Mükemmel bir zamanlamayla kendimi arabanın önüne atıp camına yapıştım. Beni bir anda karşısında gören şoför napacağını şaşırmıştı. Anlaşılan o ki kamuflajım ve pelerinim işe yaramış, sürekli overlok yapılması gereken şeyler gördüğünden bana hiç dikkat etmemişti. Mesleki deformasyon belki de onun sonu olacaktı. İlk şoku atlattıktan sonra silecekleriyle beni camdan savurmaya çalıştı ama beni silkeleyemiyordu. Saatte 160 kilometreyle giden arabanın camına yapışmış sivrisinek gibi inatçıydım o an. Sivriden farkımsa yaşıyor olmamdı.

Sonunda pes etti ve durdu şoför. Arabadan indiğinde elinde levye vardı ancak pelerinimin altından kementimi gösterince bir an tereddüt etti. Ne istediğimi sorduğunda büyük bir kararlılıkla söyledim, arabaya hapsettiği yavru ceylanımı istediğimi.

O an kahkaha atmaya başladı şoför. Ağzından dünyamı yıkacak birkaç söz döküldü. Ben olduğum yerde dizlerimin üzerine çöktüm, yığıldım kaldım. Neredeyse bilincim yerinde değildi. Şoförse bu fırsatı değerlendirip bastı gitti arkasında dumandan oluşan bir bulut bırakarak. Galiba egzoz muayenesini yaptırmamıştı, yoksa bu kadar duman çıkamazdı. Mavi dumana bakılırsa motor da yağ yakıyordu. Plakasını alıp trafiğe şikayet etmek aklıma geldiğindeyse çoktan uzaklaşmıştı.

Bu şoku atlatıp yaralarımı sarmam birkaç haftamı aldı. Bu süre içinde yine boş durmadım. Arka Sokaklar dizisinin cinayetten gaspa, adam kaçırmadan organize suçlara kadar her konuda uzman ekibinin sürekli bilgisayar başında oturup her şeyi bulan üyesine ulaşıp derdimi anlattım ve yardım istedim. Kendisi azmimden o kadar etkilendi ki bana İstanbul'daki tüm overlok makinesi taşıyan arabaların plakalarını ve en son görüldükleri konumları vermeyi kabul etti.

Bütün arabaları tek tek yakalayıp ürkek ceylanımı bulacaktım. Ve planladığım gibi tüm arabaları tek tek buldum.

Ama overlok mafyası o kadar iyi örgütlenmişti ki. Sanki lunaparkın aynalarla dolu odasında biten polisiye kovalamaca sahnesinde gibi hissediyordum kendimi. Birbirinin aynı arabalardan ceylanımın sesi geliyordu ama ceylanım hangisinde bulamıyordum. Her durdurduğum arabada şoförün kahkalarla söylediği cümle ilk şoförün söylediğiyle aynıydı:

- Sorry Buro, yavru ceylan is in another castle.



Sonra uyandım.

2 yorum:

Aysun Altindag dedi ki...

hahaha yanmış devreler :) çok eğlendim.

Buro dedi ki...

Yanmış galiba ya biraz: ) Teşekkürler: )