20130317

Beni Müziğe Küstürmeyen Güçlendirir

Bazen gerçekten mazlum bir nesil olduğumuzu düşünüyorum artık yaşı kemale ermeye yakınsayan 81 doğumlular olarak. 81 doğumluların Anadolu Liseleri Sınavı'na iki kez girdiği, Öss'ye tam gireyazmışken sınavın iptal edildiği klişelerine dokunmak istemiyorum ama teğet geçmeden de duramayacağım.

Anadolu Liseleri Sınavı'ndan hemen sonra kendimi sokağa atıp caminin avlusunda "bu boş bıraktığım soru için. bu çeldirici şıklı soru için" falan diye bana problem çıkaran her soru için bir gol atmaya çabalarken annem gelmişti yanıma, sınav iptal demişti de "seni çılgın" diyip inanmamıştım. Sonra sınavın gerçekten iptal olduğunu öğrenmiştim de dünyam kararmıştı. Annemin çıldırmamış olduğundan emin olmak tek tesellimdi, öyle atlattım o buhranı.

İkinci sınav iki hafta sonra mı ne olmuştu. Belki de iyi olmuştu, belki de ilk sınavda alacağım puanla kazanamayacaktım, bilmiyorum. İkinci sınava kadar o kadar yoğun çalıştık ki annem, babam ve ben; ailecek çözemeyip ertesi güne bıraktığımız soruyu annemle hemen hemen aynı anda rüyamızda çözüp uyandığımız olmuştu.

Öss'nin iptali buhrandan çok eğlenceye sebep olmuştu ben ve arkadaş grubum arasında. Okulumuzun en çalışkan öğrencisi (ki kendisi deneme sınavlarında üçüncü olunca bile bunalıma girerdi ve bazı arkadaşlarım deneme sınav sonuçları üzerinde çeşitli oynamalar yapıp kendisini üçüncü dördüncü falan gösterirdi) iptal olan sınavın bir gün öncesi stres atmak için gittiği avm'de bizim yan sınıfta okuyan ve üç yıldır hoşlandığı arkadaşı görünce -artık stres hormonları nasıl etkilediyse- dayanamayıp arkasından yaklaşıp beline sarılmıştı. olayın şokuyla ablasının eşinin yanına koşan kız "bana böyle böyle yaptı" diye anlatıp eşkal verirken de sadece "gözlüklü" diyerek bir insan için homo sapiens dışında verilebilecek en genel eşkali verince eniştesi de bulduğu ilk gözlüklü ve konudan tamamen alakasız adamı pataklayarak ufak çapta bir olay çıkarmıştı. O sırada bizim arkadaş kabahatinin büyüklüğü sebebiyle ailesinden de korkup eve gidip nüfus cüzdanını, sınav kalemlerini, yumuşak silgisini ve okunmuş şekerini alarak kendini dışarı atmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam bir camide falan sabahlamıştı o sabah ve haliyle sınavın iptal edildiğini ancak sınav salonuna girmeye çalışırken öğrenmişti.


Neyse, iyi ki teğet geçtim bu iki olaya.

Asıl konumsa zaten bilgimin sığ olduğunu defalarca belirttiğim müzik konusu. Bugün bir arkadaşımın gönderdiği bir şarkıdan sonra aklıma geldi de, nesil olarak gerçekten büyük travmaların eşiğinden dönmüşüz müzik konusunda. Ben ortaokuldayken özel televizyon ve radyolar yeni pırtlamıştı ki ben bile yerel bir televizyonda sunucu olacaktım o halimle o zamanlar. Lisedeyken de müzik kanalları iyice artmıştı. Eko Tv falan vardı, taşra kentimizde çeken nadir müzik kanallarından. Müzik kanalı, radyo falan o kadar artınca arz da haliyle artmıştı ve o arzı karşılamaya hazır olmayan biz minik talepkarlar neyin iyi, neyin kötü olduğunu anlama çabasında neredeyse boğuluyorduk arz havuzunda. Hani "benim sevdiğim müzik tarzı şu" desen yine yetmiyor, her tarztan onlarca adam çıkıyordu her ay gözümüzün önüne. O zamanlar internet de yok ki adam gibi. Ben lise sondayken mi ne gelmişti bizim eve, onda da bir şarkı yarım günde inerdi. Her önümüze çıkan grubu/şarkıyı "albümünü alayım, internetten indireyim de hazmedeyim" şeklinde değerlendirme şansımız da yoktu yani. Önümüze her çıkanı hemen yutma ya da reddetme durumundaydı. Çıkanların neredeyse tamamı havai fişek gibi yükselip parlayıp bir anda sönüveriyorlardı gerçi. Ama göz alıyorlardı, ses çıkarıyorlardı, rahatsız ediyorlardı.

Ne güzel devam edecektim de gerçekten üşendim, postun müsebbibi şarkıyı iliştireyim en azından.

Hiç yorum yok: