20101212

Ankara Demagojisi

Siz hiç ankara’ya uzaktan baktınız mı?

Ben baktım.

Askerdeydim o zamanlar. Ankara’da, Ankara’yı “dağın başı” denilebilecek kadar yüksekten gören bir yerde, Etimesgut’ta yapıyordum askerliğimi.

Önce çok şanslı hissetmiştim kendimi askerliğim Ankara’ya çıktığı için. Öyle ya, en çok istediğim şehirdi askerlik yapmak için. Beş yıldır içinde yaşadığım şehirdi. Ötesi, öncesinde de yıllarca içinde bulunmak istediğim şehirdi. Askerliğimin Ankara’ya çıktığını öğrenen –ailemi hariç tutarsam- bir kişi hariç herkes nasıl bir torpil yaptırdığımı sordu bana. Torpil falan değildi ki. Çok istemiştim sadece.

Uzatmayayım. Ankara’ya uzaktan bakmak dedim ya. Ben Ankara’ya bol bol uzaktan baktım. Acemiliğimi geçirdiğim bir ayı saymazsak, 4.5 ay boyunca her gece baktım ben Ankara’ya uzaktan. Koğuşumuzun önü biraz tepeden görürdü Ankara’yı, şehrimi.
Sabah çok belli olmazdı da, geceleri çok rahat anlaşılırdı o ışıkların Ankara’ya ait olduğu. Ve ben her gece, yatmadan önce, elimden geldiğince yanıma kimseyi almadan, yalnız kalarak inerdim bizim koğuşun önüne. Asker pijamalarım, sigara paketim ve çakmağımla. Otururdum o ışıkları en güzel gören banklara. Sigaradan ilk nefesi hep gözlerim kapalıyken çekerdim. Düşündüğüm şehri biraz daha iyi hissedeyim diye.
Sonra, dalardım Ankara Işıklarına. Sigaradan aldığım her nefeste, Ankara’yı çekerdim içime ben aslında.

Bilir misin, nasıldır en sevdiğin şehre uzaktan bakmak? Daha kötüsü, o şehrin senin olduğunu bildiğin halde ona uzaktan bakmak. Bakmak. Sadece bakmak. Çok yakında olduğun halde aradaki o tel örgüler yüzünden ona ulaşamayacağını bilmek.
Senden uzaklaşan sevgilinin fotoğrafına bakmak gibidir aynen. Sen onunsundur. O senindir, bilirsin. Ama yaklaşamazsın. Ama kucaklayamazsın onu. Çünkü arada dikenli teller vardır. Kollarını açıp kucaklamak için koşturduğunda onlar karşılar seni sevgili yerine. Batarlar kalbinin en derinine.

Yapabildiğin tek şey, gördüğün ışıkları hayal etmektir o an.
“Şuralar Tunalı’dır” dersin kendine, kim bilir orda şimdi kimler yürüyordur diye düşünürsün.

“Kızılay şuralar olmalı” dersin, “Çukurambar’sa onun biraz daha sol tarafı”.
Sadece kafanda kurabilirsin, geçmişte yaşadıklarını hesaba katarak. Tunalı’yı düşünürsün. Gölgeyi, SSK’yı, Cinema Bar’ı, Çukurambar’ı, Ulus’u, Bahçeli’yi.
O kadar özlersin ki, düşündüğün her şey sevgilinden bir parçadır senin için. Özlersin de kavuşamazsın.

O sana gelemez, sen ona gidemezsin. Haftasonlarını iple çekersin kavuşabilmek, sarılıp özlem giderebilmek için.

Hiç yorum yok: