20121020

Evriliyorsak İstanbuldan

Dün yine İstanbul trafiği ile yeri geldiğinde romantik (trafik akmıyorken derin düşüncelere daldığımda), yeri geldiğinde tutkulu (100km/s hızın üzerine çıkabildiğim anlarda), yeri geldiğinde umarsız (yan şeritten önüme kırmaya çalışana yol vermediğimde) bir birliktelik yaşadık ben Bostancı'dan Cnr'a gidene kadar, yaklaşık 2 saat. Birlikteliğimizi baş başa yaşayabilsek neyse yine. İstanbul trafiğine alışık olmayan ve ulaşılması gereken hedef konumunda bulunan babamın başıma bir iş geldiğini düşünerek "Oğlum nerede kaldın?" tacizleri vardı bir de arada. 

4 yıl kadar önce, İstanbul'a ilk geldiğimde İstanbul trafiğinin adamı prostat yapacağı konulu tezimi şurada yayınlamıştım (Turunc, 2008) Dün farkettim ki insanın şartlara adaptasyonu evrim teorisinde öngörülenden çok daha kısa. Ne bileyim zürafaların boynu bilmem kaç milyon yılda ağaç tepelerindeki yaprakları yemek için anca uzamış, develerin hörgüçleri kum tepelerini andırmaları için binlerce yılda zar zor şekillenmiş (gerçi hörgücün ortaya çıkış sebebi bu değildi galiba) falan ama benim bünyem trafikte çişimin gelmemesine 4 yılda adapte olmuş. Gerçi büyük konuşmayayım, olmaya çalışmış diyeyim. Yarın öbür gün trafikte kıvranıp bu laflarım yüzünden kendime kızmak istemem. En azından hala prostat olmadım. 

Ama hızlı ya da yavaş, gerçekten var bir adaptasyon süreci. Gel gör ki insanız, rahata gelince hemen salıveriyoruz (kendimizi). İstanbul sınırları içinde iki saat aklıma tuvalet getirmeden durabiliyorken şehir dışına çıkar çıkmaz 45 dakikada bir benzinci aramaya başlayışlarım hala devam ediyor. Gerçi bu biraz da her şehir dışına çıkışımda yolluk niyetine depoladığım kola, su ve enerji içeceklerinin bir getirisi olabilir ama olsun. 

1 yorum:

bellatrix dedi ki...

Turunc et al., yani lutfen. "al." dedigimiz de, all of İstanbul.